Kısmi alacak davasında “davalının alacakları ödemesine” “ilişkin verilen karar, önceki kısmi davada saklı tutulan alacak kesimi için açılacak alacak davası için kesin hüküm teşkil etmez ise de, birinci davada verilen hükmün” belirlenen kalemlerde davalının davacıya alacaklarını ödemekle sorumlu bulunduğuna” ilişkin kısmı, bu ikinci davada kesin delil teşkil ettiğinden mahkemenin, davalının haftalık izin ücreti, sorumluluk zammı ve 31 nci gün ücretini ödemekte sorumlu olup olmadığını yeniden inceleme konusu yapamayacağı-
Davacı vekili tarafından ek davadan önce her iki davalıya tebliğ edilen ihtarname ile ek davaya konu alacaklar ile ihbar tazminatı isteklerinde bulunulduğu, sonradan açılan ek dava ile bu temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin talep edildiği, mahkemece buna rağmen temerrüt tarihi yerine daha sonraki ek dava tarihinden itibaren faize karar verilmesinin hatalı olacağı-
Davacı vasıfsız işçi olup belirli süreli akit yapılmasını gerektirir bir durum mevcut olmadığı gibi taraflar arasında düzenlenen akdin içeriğinden ve işyerindeki uygulamadan davacının davalıya ait işyerinde belirsiz süreli hizmet akti ile çalıştığının kabulü gerekeceği, böyle olunca davacının ihbar tazminatı isteğinin de kabulü gerekeceği-Davacının hizmet aktinin feshinden önce sendikaya üye olduğu bu nedenle sözleşmenin davalı işveren tarafından sona erdirildiği ve yerine yeni işçi alındığı dosya içeriğindeki belgelerden ve tanık anlatımlarından anlaşıldığından sendikal tazminat isteğinin de hüküm altına alınması gerekeceği-
Davacının hizmet aktinin feshinden önce sendikaya üye olduğu bu nedenle sözleşmenin davalı işveren tarafından sona erdirildiği ve yerlerine yeni işçi alındığı dosya içeriğindeki belgelerden ve tanık anlatımlarından anlaşıldığından sendikal tazminat isteğinin kabulü gerekeceği-
Gecikme zammının faiz değil gecikme tazminatı niteliğinde olduğu, bu nedenle faize faiz yürütülemeyeceği kuralının gecikme tazminatı için ugulanamayacağı, tahakkuk ve takip belgesinde belirtilen tarihe kadar tahakkuk ettirilen gecikme zammı tutarının, borçlu işverene tebliğ edilmiş olduğundan muaccel hale gelmiş olan gecikme zammı konusunda gecikme zammı tutarının işverene tebliğ tarihinde Borçlar Yasasının 101/1.maddesi gereğince işveren mütemerrit olacağı, bu nedenle borç yazısında belirtilen gecikme zammı için borcun tebliğ tarihinden, başka bir anlatımla işverenin mütemerrit olduğu tarihten itibaren faiz istenmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Her ne kadar davacı işçi, anılan Toplu İş Sözleşmesinin görüşmeleri sırasında imza tarihinden önce hizmet akdi feshedilenlerin sözleşmeden yararlanacağı konusunda taraf sendika ile davalı işveren arasında anlaşma yapıldığını ve her iki tarafın imzaladığı toplantı ve anlaşma tutanakları ile resmi arabulucu raporunda bu hususun açık olduğunu ileri sürmüş ise de, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun 24/2. maddesinde Toplu İş Sözleşmesinin metni üzerinde anlaşmazlık çıktığı taktirde, Çalışma Bakanlığında saklanan metnin esas olduğu öngörüldüğünden ve söz konusu sözleşmenin asıl metninde özel bir hükme yer verilmediğinden davacının Toplu İş Sözleşmesinden yararlanması olanağının bulunmayacağı, böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Her ne kadar, bozma ilamında da belirtildiği gibi işe giriş bildirgesinin verilmiş olması tek başına, çalışma olgusunun varlığına delil teşkil etmeyip eylemli çalışmanın da kanıtlanması gerekir ise de, mahkemece ücret bordroları ve belgeler davalı işverenden istendiği halde, işverenin, 1978 yılına ait tüm belgeleri zaman aşımına uğradığı için gönderemeyeceğini, davacının çalışması ile ilgili delillerin olmadığını bildirmesi karşısında bordro tanıklarının tespit edilip dinlenmesi olanağı bulunmadığı gibi, işyeri numarası işe giriş bildirgesinde belirtildiğine göre işyerinin kapsamda olup olmadığının araştırılmasına da gerek bulunmayacağı, o halde, davada, toplanan delillerle süresinde kurum kayıtlarına geçen ve sahteliği savunulmayan işe giriş bildirgesine dayalı eylemli çalışmanın kanıtlandığı, kaldı ki, çalışmanın fiili olmaması halinde bir aylık süre içinde işverence kuruma işe giriş bildirgesinin verilmeyeceği olguları birlikte değerlendirildiğinde mahkemenin sigortalılık başlangıç
Davacının görevi dışında olan bir işin yaptırılmasına sinirlenerek söz konusu sözleri sarfettiği, alınan sözlerin sataşma, doğruluk ve bağlılığa uymayan İş Kanununun 17/II. maddesinde sayılan hallerden olmadığının kabul edilmesi gerekeceği, zira fesih en ağır ceza olup 6 yıldan fazla işyerinde çalışan bir işçinin hakaret niteliğinde olmayan fevren söylemiş kötü temenni niteliğindeki sözlerin daha hafif bir ceza ile tecziyesinin gerekeceği, bu sonuç işçiyi koruma ilkesinin de bir gereği olduğu, bu nedenlerle ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin kabulü gerekeceği-
Davanın, kıdem tazminatı fark faiz alacağına ilişkin olup likit olmadığı, bir başka anlatımla yargılamayı gerektireceği, gerçekten 1475 sayılı İş Kanununun 14/11. mad. de öngörülen mevduata uygulamanın en yüksek faiz oranının değişkenlik arzettiği, yani fesih tarihine göre değişik oranlarda faiz yürütülmesi durumu ile karşılaşıldığı, bundan başka en yüksek faiz oranının bir aylık altı aylık bir yıllık gibi sürelerden bir yıllık sürenin dikkate alınması gerektiği Yargıtay İçtihatları ile oluşturulduğu, bu açıklamalar karşısında icra inkar tazminatı isteğinin reddedilmesi gerekeceği-
Manevi tazminat davasının kısmi dava olarak açılamayacağı, ıslah yolu ile de istemin arttırılamayacağı, manevi tazminatın bir bütün olduğu, duyulan acı ve üzüntünün karşılığı dava yolu ile belirlenip, karşı tarafa bildirildikten sonra arttırılması veya yeni bir dava açılarak istenmesinin mümkün olmayacağı, çünkü manevi tazminatın takdirinde hakime çok geniş takdir yetkisinin verildiği, hakimin takdir yetkisinin bölünemeyeceği-