Bir davanın kısmi dava mı, yoksa tam dava mı olduğunun, özellikle dava dilekçesinin istem sonucu bölümünde, “fazlaya ilişkin hakların saklı tutulup tutulmadığı” ile ilgili olduğu, davacı bu ya da benzeri ifadeleri kullanmışsa, “kısmi dava” açtığı sonucuna varılacağı, davacının bu yolda bir beyanda bulunmaksızın açtığı davanın ise bir “tam dava” olduğu, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması halinde, geriye kalan haktan zımnen feragat edilmiş sayılacağı, dosyanın incelenmesinde; dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadan 10.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminat talep edildiği, hesap bilirkişi raporunun ardından davanın maddi tazminat açısından ıslah edildiğinin görüldüğü, o halde, mahkemece; davasında fazlaya ilişkin hak bakımından ihtirazi kayıt bildirmemiş olan davacının maddi tazminat yönünden, ıslah veya ek dava yoluyla talepte bulunamayacağının kabulü ile dava dilekçesindeki taleple bağlı karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu olayda, mahkemece; karar tarihi itibariyle yürürlükte olan ancak 10.04.2015 tarihli 6444 sayılı Yargıtay Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılan "Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz." şeklindeki HMK 109/2 maddesi uyarınca kısmi dava açılamayacağı gerekçesine dayanılmış ise de, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta alacağın tamamı ihtilaflı olup, davacının bedelin fazla hesaplandığını iddia ederek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000,00 TL üzerinden davasını ikame ettiği anlaşıldığından, talep konusunun miktarının belirli olmayıp taraflar arasında tartışmalı olduğu, hal böyle olunca mahkemece, işin esasına girilip, dosyanın konusunda uzman bilirkişiye tevdi edilerek hasıl olacak sonucuna göre hüküm kurulması gerekeceği-
Davacının alacağı tam olarak davalıların sunacağı belgelerden tespit edilebileceğinden, davacının doğrudan Tüketici Mahkemesi'ne başvurarak kısmi dava açmakta hukuki yararı olduğu ve dava konusu talebin Tüketici Mahkemesi'nin görev alanında olduğu-
Davacı bir takım haklı nedenlere dayanmış ise de asıl fesih sebebinin hakim adaylığına geçmek olduğundan, davacının haklı nedenlere dayanmasının hakkın kötüye kullanımı olduğu ve bu nedenle kıdem tazminatına hak kazanamayacağı- Davacı ve diğer çalışanlara düzenli olarak zam yapıldığı ve bunun işyeri uygulaması haline geldiği anlaşıldığından, tüm çalışanlara zam yapılırken davacıya zam yapılmamasının yerinde olmadığı- Zam nedeni ile oluşan ücret ve buna bağlı izin ücreti farkına hükmedilmesi, davacıya yapılacak zammın emsal durumda çalışana yapılan zamma göre hesaplanması gerektiği, ücret ve izin ücreti farkının terfi ettirilseydi varsayımına dayandırılamayacağı- Kısmi davanın ıslah ya da başka usulü bir işlemle belirsiz alacak davası olarak değiştirilemeyeceği- Mahkemenin hatalı ara kararına uyulması ilgilisine hak bahşetmeyeceğinden, davacı vekilinin ilk yaptığı talep arttırımının klasik anlamda ıslah olduğu, aynı davada ancak bir kez ıslah yapılabileceğinden, davacının ikinci ıslahının hükümsüz olduğu-
Kısmi dava olarak açılan davada, süresi içinde ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı savunmasının gözetilmesi yerinde ise de ıslah zamanaşımına uğrayan miktar hesaplanarak dava dilekçesindeki miktarla sınırlı olmak üzere ıslah zamanaşımına uğramayan miktara eklenmesi gerektiğinin gözetilmemesinin hatalı olduğu-
Davacı kısmi alacak davası açtığından, mahkemece davacı vekilinden her bir alacak için ne miktar talepte bulunduğu hususu da açıklattırılarak hükmedilen alacaklar yönünden dava ve ıslah tarihinden itibaren ayrı ayrı faiz yürütülmesi yerine tamamına dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin isabetsiz olduğu- Davacının gerek dava ve gerekse ıslah dilekçesinde bütün alacaklara en yüksek mevduat faizi uygulanmasını talep ettiği, HMK'nın 26. maddesi gereği taleple bağlı kalınarak yasal ilave tediye alacağına dava ve ıslah tarihlerinden itibaren yasal faiz oranını aşmamak üzere en yüksek banka mevduat faizi yerine doğrudan en yüksek mevduat faizine hükmedilmesinin hatalı olduğu-
İİK. mad. 89/4 uyarınca açılan tazminat davalarında, alacak gerçekte belirli bir alacak olduğundan, bu tazminat alacağının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği-
Davacı-borçlunun "hangi miktar borçlu olmadığı"nın tespitinde belli bir hesaplama ve değerlendirme ile birlikte değişen yasal mevzuata göre hakimin takdirine ihtiyaç bulunduğundan, bu tür davalarda talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğu kabul edilemeyeceği ve davacı-borçlunun kısmi dava açmakta hukuki yararı bulunduğu-
Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, HMK 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesinin istenmesi- Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmeli; eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, hukuki yarar yokluğundan davanın reddedilmesi gerektiği- Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmesi gerekeceği-Somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde, davalı bankadan kullandığı kredilere istinaden kendisinden haksız olarak masraflar alındığını, bu masrafların iadesine karar verilmesini talep ettiği-  Davalı bankanın almış olduğu masrafların hesap özetleri ile belirlenebilir nitelikte olduğu- Bu durumda uyuşmazlığın da belirlenebilir nitelikte bulunduğundan dolayı davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olmadığı kabul edilerek hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
HMK. 109'/2'nin yürürlükten kalmasıyla birlikte, bölünebilir alacaklar yönünden, dava hakkının kötüye kullanılması yasağı dışında, kısmi dava açılabileceği- Bu usul kanunu değişikliğinin derhal yürürlüğe girmiş olduğu-