Taşınmazın, kömür havzası içerisinde kalmış bulunmasına göre; 3303 sayılı “Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların iktisabına Dair Kanun’un 2. maddesinde yer alan ve “Tescil şartı başlığını taşıyan hüküm, 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 12/3.maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süreye istisna getirerek, tescile-özel nitelikli hükümlerle olanak sağladığından yerel mahkemenin somut olayda 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanamayacağına ilişkin direnme kararının yerinde olacağı-
Davacının dava konusu taşınmazın adına tapuya tesciline karar verilmesi istemiyle açtığı davada, yerel mahkemenin delil listesinde bulunmayan aynı nedenle açılan 598 ve 40 parsele ilişkin dava dosyalarındaki taşınmazların çekişmeli taşınmazın bitişiğinde bulunduğu, anılan dosyalarda davaların kabul edildiği, kararların Yargıtay’ca onanarak kesinleştiği; ayrıca, dava konusu yer için hazine tarafından davacı aleyhine açılan 1983/472 Esas, 1985/549 Karar sayılı elatmanın önlenmesi ve tescil davasının reddedildiği, toplanan delilerle taşınmaz üzerinde davacı yararına zilyetlikle iktisap koşulları oluştuğu gerekçesiyle vermiş olduğu direnme kararının yerinde olduğu-
Mahkemece, önceki bilirkişiler dışında serbest orman mühendisleri arasından seçilecek üç uzman orman yüksek mühendisi bulunamadığı takdirde, orman mühendisi ve bir harita mühendisinden veya olmadığı takdirde bir tapu fen memurundan oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yeniden yapılacak keşifte kesinleşmiş tahdit haritası ve tapulama paftası sağlıklı bir biçimde zemine uygulanıp, çekişmeli taşınmazın tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması; bilirkişilere tahdit hattı ile irtibatlı müşterek kroki düzenlettirilmesi ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Yakın akrabalar arasında yapılan temlik nedeniyle önalım hakkı-nın doğmayacağı-
Bilirkişi Kurulunun kıyaslamada gözönünde tuttuğu komşu taşınmazların, kadastro çalışmaları sırasında tarım dışı arazi niteliğiyle tespit dışı bırakıldığı, taşınmazın gölet suları altında kalmadan önceki dönemde davacı tarafından 20 yıldan fazla süre ile ekonomik amacına uygun olarak tasarruf edilip edilmediği belirlenmediği gibi, taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyedlik yolu ile edinilecek yerlerden olup olmadığının da belirlenmediği, toplanan deliller ve dosya kapsamına göre, davanın Hazineye karşı kanıtlandığının kabul edilemeyeceği, tüm bu yönler gözönünde tutularak, davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacılar, dava dilekçelerinde anılan taşınmazların A. Yağan adına tapuya tesciline karar verilmesini istediklerine ve yargılama sırasında da A. Yağan yönünden taleplerinin bulunmadığını beyan ettiklerine göre HUMK.nun 89 ve devam maddelerinin uygulama olanağının bulunmayacağı, bu nedenle davacılarda H. M. yararına yazılı şekilde hükmün kurulamayacağı, kaldı ki davalının, davaya konu 2 ve 497 parsellerdeki hissesini bu davanın açılmasından önce 31.12.1997 tarihinde üçüncü kişiye tapuda devir ve temlik ettiği, davacıların aynı taşınmazın hissedarı olmaları ve MK 928. maddesi hükmünce tapu sicilinin aleni olması da gözönünde bulundurulduğunda davacıların bu davayı açmadan önce satıştan haberdar olduklarının kabulü gerekeceği, davaya konu taşınmazlar davanın açılmasından önce üçüncü şahsa tapuda satıldığına göre olayda HUMK 186. maddesinin uygulanmasına da olanak bulunmayacağı, anılan maddenin ancak dava aşamasında dava konusunun devri halinde uygulanacağı, olayda bu şart da gerç
Kadastro Yasası’nın 12/1 maddesinin, tesbit ve sınırlandırılması yapılan taşınmazlara ilişkin tutanakların kesinleşmesinin söz konusu olabileceğini öngördüğü, bu itibarla tesbit dışı bırakılan bir taşınmaz hakkında, kadastro tutanağı düzenlenmediği için kesinleşmeden söz edilemeyeceği, ancak, tesbit dışı bırakılan bir taşınmaz hakkında, itiraz üzerine Kadastro Yasası’nın 7/4 maddesi uyarınca tutanak düzenlenip, komisyonca tesbit dışı bırakılmasına karar verilmiş ya da kadastro mahkemesi kararı ile tesbit dışı bırakılması kararlaştırılmış ise kadastro komisyonu veya mahkeme kararı ile taşınmazın hukuksal durumu belirlenmiş olduğundan, bu kararların kesinleştiği tarihin mülk edinme zamanının başlangıcını teşkil edeceği, kesinleşen kararlara dayalı olarak tesbit dışı bırakma işlemi yapılmadığı durumlarda paftanın düzenlendiği tarihin önem kazanacağı-
Davacının salt muhtesata (binaya) bağlı kişisel hakka dayanarak eldeki davayı açabileceği, bu tür davada zeminle ilgili hak talebinde bulunulmadığına göre iştirakin sağlanmasına da gerek olmayacağı, hal böyle olunca davanın dinlenebilir bir nitelik taşıdığı gözönünde tutularak işin esasının incelenmesi ve sonucu doğrultusunda bir hüküm kurulması gerekeceği-
Yüklenicinin kendisine devredilen paya hak kazanabilmesi için edimini yerine getirmesinin gerekeceği, ediminin ise binayı imal ve teslim olduğu, yüklenici edimini yerine getirmediği takdirde arsa sahibine sözleşmenin feshi ve tapunun iptalini isteyebilme hakkının doğacağı, yüklenicinin hakkını temellük eden 3. kişi, onun halefi olacağından selefinin haiz olduğu hakkın arsa sahibine karşı ileri sürebileceği, üçüncü kişinin mülkiyet hakkının doğabilmesi için kendisine pay devreden yüklenicinin edimini yerine getirmesinin ve mülkiyete hak kazanmasının gerekeceği, aksi halde yüklenicinin üzerine yazılan tapu kaydı illiyetten yoksun hale geleceği-
Koruma makiliği” diğer bir anlatımla “orman muhafaza karakterini taşıyan makilik” niteliğindeki alanlarda kalan taşınmazlar için Medeni Kanunun 639/1. ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddelerinde öngörülen zilyetlikle kazanma koşullarının gerçekleşemeyeceği, öte yandan, Medeni Kanunun ve bazı özel kanunların hazine adına tapu kaydı oluşturulmasına (tapu siciline tescile)olanak tanımasının, 3116 sayılı kanun uyarınca gerçekleştirilen orman tahdidine tapu kaydı anlamını veremeyeceği ve bu işleme tapu kaydının doğurduğu hukuki sonuçları izafe edemeyeceği, nitekim Medeni Kanun, Tapu Kanunu ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun tapu sicilini (tapu kaydını)oluşturmanın esas ve yöntemlerini düzenleyen hükümleri içerdiği-