743 Sayılı Medeni Kanunun 671. maddesine dayalı geçit hakkı kurulması istemine ilişkin davalarda, lehine ve aleyhine geçit kurulan taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer almalarının zorunlu olacağı, olayda aynı parselin diğer paydaşı H. yönünden zorunlu dava arkadaşlığı söz konusu olmadığından, bu paydaşın, davaya muvafakat beyanında bulunmasının, davada yer aldığının kabulü için yeterli olmayacağı, çünkü, burada sözü edilen “davada yer alma”nın açılan davaya asli müdahalede bulunmayı veya ayrı olarak açılan bir davanın birleştirilmesi suretiyle, davacı sıfatının kazanılmasını ifade edeceği, somut olayda, H. Çeviricioğlu’nun görülmekte olan davaya usulüne uygun şekilde, harç ödeyerek asli müdahalede bulunmadığı gibi, ayrı bir dava açıp, birleştirme yoluyla davacı sıfatını da kazanmadığı-
Şuf’alı payın ilişkin olduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısımı kullanırken bunlardan biri kendisinin tasarrufundaki yeri ve ona tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında o yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda pay satışı şeklinde yapılan işlem nedeniyle şuf’a hakkını kullanmasının M.K. 2. maddesinde yer alan objektif iyi niyet kuralı ile bağdaşmayacağı, kötüye kullanılan bu hakkın kanunen himaye görmeyeceği, bu hususun davanın her aşamasında ileri sürülmesinin mümkün olduğu-
Geçit hakkı isteyenin geçit ihtiyacının nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağının, taşınmaz malikinin (istem sahibinin) subjektif durumuna ve kişisel arzularına göre değil, objektif esaslara göre belirlenmesi gerekeceği, taşınmazın kullanım ve işletme tarzı malik tarafından değiştirilirken, yerel şartlardaki değişikliğe ve o bölgedeki genel gelişmeye uyum sağlanmışsa, zorunluluk şartının ancak o takdirde doğmuş sayılacağı, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir hukuk ilkesi olan fedakarlığın denkleştirilmesi kuralının da bunu gerektireceği-
Taşınmazlar öncesi itibariyle tapusuz olduklarına göre satış ve zilyetliğinin devri ile mülkiyetin alıcısına geçeceği, satış ve devirden sonra alıcıların bir veya birkaçının taşınmaza zilyet olmamalarının satış ve devir olgusunun gerçekleşmediği yönünde yorumlanamayacağı, satış ve devirden tespit tarihine kadar da kazanmayı sağlayan 20 yıllık süre geçmiş bulunduğuna göre tapu kayıtlarının 1/4 payı oranında iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekeceği-
Tutanak bilirkişilerinden bir tanesinin taşınmazın kimden kaldığını bilmediğini, bu şekilde yazıldığı için tutanağı imzaladığını belirtmiş olması ve diğer tutanak bilirkişilerinin taşınmazın N. B.’ya ait olduğunu vurgulaması karşısında kadastro tutanağının doğru olduğu sonucuna ulaşılamayacağı, bu şekildeki düşüncenin dosyadaki belgelere, yerel bilirkişi ve tanık sözlerine aykırı düşeceği, N. B. 31.12.1961 gününde öldüğüne göre terekesinin iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi olacağı, davacı taraf N. B. terekesinin paylaşıldığı konusunda da herhangi bir iddia ileri sürmediğine göre, nizalı taşınmazların payları oranında N. B.mirasçıları adlarına tapuya tesçiline karar verilmesi gerekeceği-
12 nolu parsele ilişkin tapu kaydı ve krokisinin getirttirilmesi, taksim ilamının dayanağı krokinin yerinde uygulanması, fiili durumun bu krokiye uygun olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, uzman bilirkişiye keşfi izlemeye, infazı sağlamaya elverişli kroki düzenlettirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Yönetim kurulu olarak görevlendirilen yöneticilerden herhangi birisinin tanzim ettiği veya ettirdiği işlemlere yazdırdığı “Yönetim Kurulu adına” yahut “Yönetim Kurulunu Temsilen” gibi ibarelerin onun sadece yönetici olduğunu belirtmekten başka bir anlam ifade etmeyeceği, zira gerek kat malikleri kurulunun ve gerekse üç kişiden müteşekkil yönetici gurubunu ifade eden yönetim kurulunun, tüzel kişiliğinin bulunmayacağı, açıklanan hususlar göz önüne alındığında usulüne uygun tarzda yönetici seçilmiş bulunan kimselerden herhangi birinin kat malikleri kurulu kararlarını uygularken veya vekil tutmak, dava açmak, icra takibi yapmak gibi yasanın ve mevzuatın kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirirken her türlü işleme tek başına imza koymak hak ve yetkisine sahip olduğunun kabulü gerekeceği-
Bir yerin yetkili bir merci tarafından mer’a olarak tahsis edilmesinin, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mer’a olarak kabulüne yeterli olmayacağı, ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mer’a olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mer’a olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanmasının gerekeceği, bu durumda mahkemece yapılacak işin; tahsisli veya kadim mer’a olup olmadığının usulüne uygun şekilde araştırılması olduğu-
Şufalı payın ilişkin olduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak taksim edilip herbir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin tasarrufundaki yeri ve ona tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında o yerde hak iddia etmeyen davacının, tapuda pay satışı şeklinde yapılan işlem nedeniyle şufa hakkını kullanmasının M.K. 2. maddesinde yer alan objektif iyi niyet kuralı ile bağdaşmayacağı, kötüye kullanılan bu hakkın kanunen himaye görmeyeceği, bu hususun davanın her aşamasında ileri sürülmesi, hatta mahkemenin kendiliğinden nazara alması gerekeceği, savunmanın tevsiinin bu gibi durumlarda söz konusu olmayacağı, davanın bu bakımdan reddi gerekeceği-
Taşınmazın bulunduğu yer ve yörede 1976 yılında yapılan 2/B uygulamasının kesinleştiğinin de getirtilen belgelerin incelenmesinden anlaşıldığı, 2/B uygulamasının yapıldığı 1976 tarihinde yürürlükte bulunan 1744 sayılı Yasanın 2. maddesinde tapulu yerlerin mülkiyetinin tapu sahiplerine döneceğinin (intikal edeceği) hükme bağlandığı, benzer şekilde tespitleri yapılan komşu 5318 ve 5320 nolu parseller hakkında tapu kaydına ve aynı iddialara dayalı olarak açılan davaların kabulü yolunda verilen kararların da Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, bu durumda mahkemece davanın kabulüne karar vermek gerekeceği-