3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B-b maddesi uyarınca davalı taraf yararına tapu dışı satım geçerli hale geldikten sonra davacı 7.9.1983 tarihinde tapu ile taşınmazı satın almış olup, bu durumda iki geçerli satıştan önceki satışa değer verilmesinin gerekeceği- Davacı tapu dışı satışı bilmesi gereken kişi olduğundan T.K.M. 931 ve T.M.K.’nun 1023 maddesi hükümlerinden yararlanamaz ve tapu ile yapılan satışın gerçekleşen tapu dışı satımı bozamayacağı-
Dava konusu taşınmazla ilgili olarak Orman yönetiminin dava dilekçesine ekli renklendirilmiş memleket haritası örneğinde taşınmaz yeşil alan içinde ve farklı bir yerde işaretlenmiştir; oysa, keşif sırasında düzenlenen raporda ve krokide farklı yerde işaretlenmiş olup bu çelişki giderilmediği gibi bu yolda açıklama da yapılmadığından memleket haritasındaki konumu itibarıyle çelişki giderilmeden hüküm kurulamayacağı-
Satış tarihi ile dava tarihi arasında uzunca bir süre geçen durumlarda, şuf’alı payın değerinde ekonomik nedenlerle meydana gelen artışların nazara alınıp, dava tarihindeki değerin şuf’a (önalım) bedeli olarak kabulü gerekeceği–
Kabul edilen küçükbaş hayvancılığı şeklindeki zilyedlik, taşınmaz üzerinde fiili bir egemenlik ifade eden ekonomik amacına uygun ve M.Y.'nın 639.maddesinde belirtilen kazanım sağlayan bir zilyedlik olmadığından davacı adına tescile karar verilen A bölümü hakkında da mahkemece davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Davacının davayı açarken davalı V. Ateş ile yaptığı kira sözleşmesine dayandığı, taraflar arasında kira sözleşmesinin bulunduğu ve kullanmanın V. Ateş’in Almanya’dan dönüşü koşuluna bağlandığı, böyle bir sözleşmeye rağmen mal sahibi V. Ateş’in taşınmazı diğer davalı H. A.’a devrettiği, satın alan davalı H. A.’ın davacı aleyhine tahliye davası açması ve davacının tahliye edilmesi halinde davacının, V. Ateş’in sözleşmeye aykırı davrandığından dolayı tazminat davası açabileceği, davacının, sözleşmeden kaynaklanan kişisel hakkına dayanarak davalı V. Ateş’in mülkiyet hakkını kısıtlamasının, engellemesinin düşünülemeyeceği, aksinin kabulünün mülkiyet hakkının niteliğine ters düşeceği, malikin malını bağımsız olarak tasarruf hakkına sahip olacağı, davacının kişisel hakkının taşınmazın tasarruf edilmesini sınırlandıramayacağı-
Ecrimisilin kötü niyetli zilyedin ödemekle sorumlu olduğu tazminat olduğu, ecrimisile hükmedilebilmesi için, dava konusu taşınmaz üzerinde bina bulunması şart olmayıp, taşınmazın kullanma biçiminin de öneminin olmayacağı, davacı tarafın 7/11/2000 tarihinde taşınmaz malın bedelinin tahsili için dava açtığının anlaşıldığı, davacının taşınmazın bedelini istemekle bu tarihten sonra davalının kullanımına rıza göstermiş sayılacağı, o halde mahkemece davalı belediyenin taşınmaza el koyduğu tarihten, kamulaştırmasız el koymadan doğan bedel davasının açıldığı tarihe kadar olan dönem için hesaplanacak ecrimisile hükmedilmesinin gerekeceği-
M.ar üzerinde sürdürülen zilyetliğin süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımayacağı, kayda ve eylemli duruma aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemeyeceği-
İşlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre sair temyiz itirazları yerinde değil ise de; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi hükmüne göre zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilemeyen hallerde zilyedin kazanabileceği miktarın sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçemeyeceği, taşınmaz davacıya muristen intikal ettiğine ve intikal tarihi ile dava tarihi arasında iktisabı sağlayan sürenin geçmediği belirlendiğine göre, 1617 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 26/7/1972 tarihinden itibaren açılan dava sonunda mirasçılar ve davacı zilyet adına bu yolla ya da tapulama veya kadastro yoluyla tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin Tapu, Kadastro ve Mahkeme Yazı İşleri Müdürlüklerinden sorulup belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Bir sınırın değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte olduğunun kabul edilebilmesi için, o sınır yönünden taşınmaza bitişik olan başka taşınmazlardan çekişmeli taşınmaza yer kazandırılması imkânının bulunması gerekeceği-
Yerel mahkemenin hak sahipleri tespit komisyonu kararının kamu gücüne dayalı, resen ve tek yanlı olarak tesis edilen idarî işlem niteliğinde bulunduğu, bu işleme karşı açılacak davanın adlî yargı yerinde görüleceğine ilişkin yasada açıkça bir hüküm bulunmadığı; diğer taraftan idarenin eylem ve işlemlerine karşı idarî yargı yolunun açık olduğu dikkate alındığında, davanın bu kademesi idarî yargı yerinde görüleceğinden, görevsizlik kararı verilerek dava dilekçesinin reddedilmesinin yerinde olacağı-Tapu iptal, tescil isteği adlî yargı yerinde görüleceğinden davadan ayrılarak esasa kaydedilmesi, idarî yargı yerinde görülecek davanın sonucunun beklenmesi; değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuç dairesinde tapu iptali ve tescil konusunda hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile açılan davanın tümü hakkında görevsizlik kararı verilmesinin doğru olmayacağı-