İptali istenen davalı tapusunun 4753 sayılı Kanun hükümlerine göre oluşturulduğu, 5602 sayılı Kanun’da yer alan hükümlerin tescil ile ilgili bulunmadığı, hal böyle olunca 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun geçici 3. maddesinin son fıkrasına göre hak düşürücü süreye tabi tutulmasının mümkün olmadığı-
3402 sayılı Yasa'nın 46. maddesiyle, tesbitte belirlenen haklara karşı durma ve hak arama için tanınan iki yıllık ek sürenin, 766 sayılı Tapulama Kanunu yürürlük döneminde mülk edinmede dayanılıp ileri sürülme imkânı olmayan, ancak 3402 sayılı Yasa'nın 46. maddesiyle getirilen imar-ihya ve işlemleri tamamlanmamış olsa dahi iskân ve toprak tevzi suretiyle verilen yerler hakkındaki yeni düzenleme ile ilgili olduğu, yoksa 766 sayılı Yasa döneminde yapılan tesbitte belirlenen haklara karşı durma için başvuru imkânı olup, bu hakkını, hak düşürücü süre içerisinde kullanmamış olanları da kapsar biçimde, yeniden bir ek başvuru imkânının sağlanmasının söz konusu olmadığı-
İleride devlete geçeceği düşünülerek Suriye uyrukluların denetim altına alınan malları üzerinde kazandırıcı zamanaşımı süresince tasarruf eden kişinin zilyetliğinde malik sıfatı ile zilyet olma unsurunun bulunduğundan söz edilemeyeceği; bu kişinin ancak hazine şagili durumunda olabileceği-
Kültür ve Tabiat Varlıklarının, bu varlıklarla koruma alanlarının zilyetlikle kazanılamayacağı, çekişmeli taşınmazın tesbit gününe kadar 20 yılı aşkın süreden beri davalı tarafın zilyetliğinde olduğu ve arkeolojik “SİT” alanı içerisinde bulunduğu, hemen belirtmek gerekir ki; bir taşınmazın salt arkeolojik “SİT” alanında kalmasının, onun kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile veya diğer bir mülkiyet belgesi ile iktisap edilmesine engel olmadığı, koşullarının gerçekleşmesi durumunda bu yerin mülk edinilebileceği, yalnızca korunması zorunlu kültür ve tabiat varlıkları ve bunların korunma alanlarının zilyetlikle iktisap edilemeyeceğinin hükme bağlandığı-
MK. 724’de aranan iyiniyetin “sübjektif iyiniyet” olduğu -Hari-cen (resmi şekle uymadan) satın aldığı taşınmaz üzerine inşaat yapan kişinin iyiniyetli sayılacağı-
Davacılar nizalı yerden geçerken davalılar tarafından çok uzun yıllar öncesinde yapıldığı anlaşılan kapıyı açarak alınan izin icabı yoldan yararlandıklarına, böylece yerin davalılara ait bulunduğu ve yol olmadığı, izin ile geçilebildiği anlaşıldığına göre delillere ters düşen kararın bozulmasının gerekeceği-
Taşınmazın 4785 sayılı Kanunla devletleştirilen ve 5653 sayılı Kanun uyarınca kurulan komisyonca makilik olarak belirlenerek orman sayılmayan yerlerden olduğu saptanan 5658 sayılı Kanun uyarınca iadeye tabi olduğunun, davalı Hazine'nin taraf bulunduğu aynı yerdeki diğer taşınmazlarla ilgili olarak yine tapu kayıtlarına dayanılarak açılan ve önce görülüp gerçek şahıslar aleyhine sonuçlanarak kesinleşen davalara ilişkin ilam örnekleri içeriğinden anlaşıldığı, bu belirlemenin davacı yönünden kesin hüküm oluşturmasa dahi, bir güçlü delil teşkil ettiği-
Satış vaadi sözleşmesinde kararlaştırılan bedelin tamamının alınmasına rağmen hiç bir engel bulunmadığı halde, ferağ için altı aylık bir süre öngörülmesi ve bu süre içerisinde aralarında başkaca bir hukuki ilişkinin bulunduğu kanıtlanamamasına rağmen, vaat borçlusunun davacılara banka marifetiyle müteaddit ödemelerde bulunduğunu doğrulayan banka dekontları, tanık beyanları, bunları tamamlayan çözümü yapılmış teyp bandı münderecatı birlikte değerlendirildiğinde, iddiaya dayanarak yapılan satış vaadi sözleşmesinin gerçek bir vaat sözleşmesi olmayıp, vaat alacaklılarından alınan borcun teminatı olarak düzenlendiğinin duraksanmayacak biçimde anlaşıldığı, aksinin kabulünün hayatın olağan akışına aykırı düşeceği, bu itibarla, davanın reddine karar verilmek gerekirken, kabul edilmesinin doğru olmadığı-
Vergi kayıtlarının davaya konu arazi bölümünü mer’a olarak gösterdiği, mer’a hududu genişletilmeye müsait hudutlardan olup mer’aların zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığı, hal böyle olunca vergi kaydı miktar fazlası olan arazi bölümünün mer’a olarak sınırlandırılmasına karar vermek gerekeceği-