Zilyetlikle iktisap iddiasının tahkikinde; keşifte dinlenen bilirkişiler ile tesbit tutanağında imzası bulunan muhtar ve bilirkişiler ve tarafların göstereceği tanıklarda hazır olduğu halde taşınmazın bulunduğu yerde yeniden keşif yapılarak taşınmazın ilk zilyedinin kim olduğu kimden kime kaldığının, zilyetliğin başlangıç tarihi sürdürülüş biçiminin ve süresinin olaylara dayalı olarak bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı sorulup saptanmasının, bilirkişi ve tanık sözleri ile tesbit tutanağı içeriği arasında aykırılık varsa bu aykırılığın giderilmesinin, deliller takdir edilerek sonucuna göre bir karar verilmesinin gerektiği-
Davacı Hazine’nin, dayanak vergi kaydına göre 5 ve 6 parsellerdeki miktar fazlasına ilişkin tapunun iptalini adına tescilini istediği, önceki davada kesinleşen bu olgunun davalıyı bağlayacağı, o halde, söz konusu parsel yönünden, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddinin isabetsiz olduğu-
İ. sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği, ancak, yazılı delil başlangıcı olan hallerde tanık dinlenebileceği, olayda ise davalının hakim önündeki ikrarı bağlayıcı olduğundan davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olduğu-
Tahditleri yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıt ve belgelerin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılmasının da anılan 3402 sayılı Yasa’nın 22. maddesinin son fıkrası hükmü gereği olduğu-
D.in etkisi altında kalan ve denizden oluşan, kıyıdaki kumluk, bataklık, kamışlık, sazlık, taşlık ve kayalık gibi yerlerin, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu-
Davalılar adına bulunan tapuların oluşmasının muvazaa ile illetli bulunduğu ve ortada gerçek satış değil bağış olduğu, temlikin davacılarının, miras haklarından mahrum bırakmak ve kendilerinden mal kaçırmak amacıyla yapıldığının kanıtlanabilmiş olmadığı, bu durumda, Özel Daire'nin, olayda 1.4.1974 gün 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı çerçevesinde iddiasının kanıtlanamadığına işaretle davanın reddi gerektiğine değinen kararına uyulmak gerektiği-
İptali istenen davalı tapusunun, 4753 sayılı Kanun’un hükümlerine göre oluşturulduğu, 5602 sayılı Kanun’da yer alan hükümler ve tescil ile ilgili bulunmadığı, hal böyle olunca 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun geçici 3. maddesinin son fıkrasına göre hakdüşürücü süreye tabi tutulmasının mümkün olmadığı, direnme kararının yerinde olduğu-
Kesin hüküm itirazının ileri sürüldüğü davada, taraf ve müddeabih birliği yanında, sebep birliğinin de bulunmasının gerektiği-
İlerleyen teknolojiden yararlanılarak bilimsel biçimde, gürültülerin ölçümünün ve şiddet derecesinin belirlenmesinin mümkün hale geldiği, komşu pastanede mevcut makinelerin çıkarttığı giderilmesi dava edilen gürültünün, hoşgörü ve tahammül sınırları içerisinde kalıp kalmadığının bu yolla tespitinin gerektiği-