Davacının, tapulamaca kendi adına tespit gören 159 parsel sayılı taşınmazın, tespitine esas alınan tapu kayıtlarının miktar fazlası olarak davada Hazine adına tespit edilen 115.000 m2 miktarındaki çekişmeli 337 parsel sayılı taşınmazın, dayanak tapuları kapsamında kaldığını ileri sürerek Hazine adına olan tespitin iptali ile adına tescilini istediği, davacının, iddiasına dayanak yaptığı tapuların revizyon gördüğü, kayıtların ilk tesislerinden itibaren getirilmesi bilirkişilerin bilemediği sınır yönünden taraflara tanık dinletme olanağının tanımasına komşu taşınmazlara ait dayanak kayıt ve belgelerin getirilerek, tapu yanında zilyetliğe de dayanıldığından, bu konuda gerekli değerlendirmenin de yapılmasının icap edeceği-
Davanın, kadastro tespitine itiraz olduğu, dava konusu taşınmazların, tarafların müşterek miras bırakanı Durmuş’tan kaldığı, ancak, kendisine satış yapılanlardan murisin oğlu H.’in muristen evvel bekar ve çocuksuz olarak öldüğünün, tanık beyanlarından anlaşıldığı, bu durumda, mirasçılar arasında bir taksim yapılmamış ise, davacıya pay düşeceğinin kuşkusuz olduğu, 3402 sayılı Yasa’nın 30/2 maddesi hükmü gereğince, gerçek hak sahibinin mahkemece araştırılıp belirlenmesinin zorunlu olduğu-
Haricen özel şekilde eylemli taksime uğrayan taşınmaz malın müşterek kullanma ve idare tarzı ortadan kalkmışsa, tapudaki müşterekliğe dayanarak şuf`a hakkı kullanılmasının iyi niyet kuralına aykırı olduğu-
Davanın, iştirak halde mülkiyet üzere olan tapusuz taşınmaza vaki el atmanın önlenmesi isteğine ilişkin olduğu, bu tür, mülkiyet rejimine tabi olan taşınmazlara üçüncü şahısların el atmaları halinde bunun önlenmesi isteği ile açılacak davaların ise, ancak bütün iştirakçilerin birlikte dava açmış olmaları ya da muvafakatlerinin sağlanması, yahut miras ortaklığına tayin olunacak temsilci aracılığı ile yürütülebileceği-
Hakim taraflarca ileri sürülmeyen hususları re`sen gözönüne alıp, talebi aşan bir isteğe hükmedemeyeceğinden, yeni duruma göre değer tesbiti yapılıp, bunun davacının şuf`a borcuna yansıtılmamasının bozma sebebi yapılamayacağı-
Gayrimenkule müteallik davalarda, davanın ikamesinden sonra adli teşkilatta vuku bulan değişiklik sebebiyle dava evrakının, yeni teşkil edilen mahkemeye devir ve tevdii halinde II.U. M.K.nun 193. maddesi hükümlerinin tatbik edilmeyeceğinin, davanın 10 gün içinde tahrik olunmadığından bahisle ikame edilmemiş sayılması cihetine gidilemeyeceğinin 18.6.1958 gün ve 1957/21 E., 1958/10 K. sayılı, Yargıtay Hukuk Bölümü İ.ları Birleştirme Kararı gereği olduğu, direnme kararının yerinde olduğu-
Genişletmeye elverişli olan kayıt miktar fazlasının zilyetlikle kazanılması için 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesindeki koşulların gerçekleşmesinin gerektiği, kaydın oluşturulduğu tarih ile tesbit tarihi arasında 20 yıllık sürenin dolmadığı-
Kadastro Mahkemesi’nde açılmış davalarda ihtilaf, taşınmaz malın muayyen bir kısmına münhasır kalıyorsa, ilgililerin talebi üzerine, ihtilaflı olmayan kısım ifraz edilerek davaya, ihtilaflı kısım üzerinde devam edileceğinin hükme bağlandığı, ne var ki çekişmeli taşınmaz hakkında, dava dışı bir şahıs tarafından askı ilânı süresinde açılan ve devam etmekte olan davada, ilgillerce bu yolda bir istekte bulunulmadığından anılan madde çerçevesinde gerekli işlemin yapılmadığı, parselin bir bütün olduğu, o itibarla, bu parselle ilgili olarak görülmekte olan tapulama tesbitine itiraz davası nedeniyle çekişmeli taşınmaza ait tapulama tutanağının kesinleşmemiş olduğu vurgulanarak, uyuşmazlığın halinin Kadastro Mahkemesi’nin görevine girdiği belirtilmek suretiyle görevsizlik kararı verilmesi gerekeceği-
Davalının dayandığı tapu kaydı 20.7.1971 tarihinde ifrazen oluşturulmuş olup, ifraz tarihinden tesbit tarihine kadar yirmi yıl geçmediğinden miktar fazlası yönünden davalı yararına zilyetlikle iktisap şartlarının gerçekleştiğinden de söz edilemeyeceği-
Davalının davacıya vekaleten inşaatın yapımında hizmetinin geçtiğinin kuşkusuz olduğu, sebkedenin bu mesaisiyle de davacıya karşı kişisel hak sahibi bulunduğunun muhakkak olduğu, ne var ki, bu kişisel hakkın tapulu taşınmazın kendisi adına hükmen tescili isteme hakkını doğurmayacağı-