Davacıların, tarafından ibraz olunan veraset belgesinde mirasçı görülen diğer hissedarlar noterden vermiş oldukları yazı ile davaya muvafakatlerinin bulunduğunu bildirdikleri, bu itibarla bozmada işaret olunan hususların yerine getirildiği ve davada görülebilirlik koşulu olan iştirakin sağlandığı-
Yasalar gereği devlete intikal eden taşınmaz malların, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesinin mümkün olmadığı, hemen belirtmek gerekir ki, bir taşınmazın salt Ermeni köyü sınırları içerisinde bulunmasının, onun Ermeni bir şahıstan kaldığını ve zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını kabule yeterli olmadığı, taşınmazın, terkten önce bir Ermeni'nin özel mülkü olduğunun kanıtlanmasının gerektiği, Ermeni köyü idari sınırları içerisinde bulunmasına karşın, bir Ermeni'nin özel mülkü olmayan, ancak zilyetlikle kazanılması mümkün olan bir taşınmazın, koşulları mevcutsa, zilyetlikle edinilmesini engelleyen bir yasa hükmünün bulunmadığı-
Tesbit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosunun yapılamayacağı, yapılmışsa ikinci kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılacağı, bu hususun, kadastro hukukunda işin özelliğinden kaynaklanan vazgeçilmez bir ana kural olduğu, 3402 sayılı Yasa’nın 22. maddesinin 1. fıkrasında da bu temel ilke, aynen açıklandıktan sonra 2. fıkrasında tesbit dışı bırakma işleminin bir kadastro işlemi olduğuna ilişkin kabulün doğal sonucu olarak evvelce, tapulama ve kadastro çalışmaları sırasında tesbit dışı bırakılan yerlerle ilgili olan bu ilkeye iki istisna getirildiği, bunların bu yerin tapulu olması ya da kamu kurum ve kuruluşlarına ait bulunması halleri olduğu-
Kök muris M. Köstekçi’nin, 1947 tarihinde ölümünden sonra tüm mirasçılarının iştiraki ile rızai taksim yapıldığı, o tarihten beri de her hissedarın miras payı karşılığı kendisine bırakılan taşınmazda bağımsız ve çekişmesiz olarak tasarrufta bulunduğu, kendisine payı karşılığı yer ayrılmayan bir mirasçının mevcut olmadığı birlikte değerlendirilen yeminli tanık beyanlarından açıkça anlaşıldığına göre, mahkemece davanın kabul edilmesinin doğru olduğu-
"Vaziyet etme" işlemlerinin ve idari yargı kararlarının taşınmaz malların mülkiyetlerini doğrudan doğruya Hazine’ye nakledici niteliklerinin olmadığı, anılan işlem ve kararların yalnızca, yasaların yürürlükte kaldıkları dönem için firari ya da kayıp duruma düşüldüğünü tesbit ve açıklayan karar niteliğinde oldukları, ancak, eldeki dava yönünden (aynen istirdat davalarında) firari ya da kayıp kişilerden sayılmama ve ilgili yasaların kapsamına girmeme olgusunu tesbit eden idari bir karar getirilmeden tapu iptal ve tescil davasının dinlenilmesinin mümkün olmadığı-
Hukukumuz bakımından şufanın tecezzi kabul etmeyeceği, her paydaşın şufa talebinin, şufalı payın tamamına şamil olduğu, davacı paydaşlardan birinin dava görülmekte iken hakkından mutlak surette vazgeçmesinin dahi, davayı takip eden diğer paydaşın yararına olduğu-
Önemle belirtmek gerekir ki, 3402 yasa ile belirli koşulların gerçekleşmesi halinde getirtilen yeni ek sürelerin, tesbit tarihinde hak aramada başvuru için bir süre öngörülmediği ya da tesbit tarihinde yürürlükteki yasaya göre mülk edinmede dayanılıp ileri sürülme imkânı bulunmayan fakat bu konuda 3402 sayılı Yasa ile yapılan düzenleme ile sağlanan yeni hakların kullanılabilmesi için tanındığı, yoksa yasada kadastro tesbitinde belirlenen haklara karşı durma için başvuru imkanı olduğu halde, bu hakkın öngörülen hak düşürücü süre içerisinde kullanmamış olanları da kapsar biçimde herkese yeniden bir ek başvuru olanağının sağlanmasının söz konusu olmadığı-
Taşınmazın orman tahdidi dışında kaldığının ve orman sayılmayan yerlerden olduğunun belirlendiği, orman tahdidinin kesinleştiği tarihten tesbit tarihine kadar 20 yıl geçmediği, kayıt miktar fazlasının ormana el uzatmaktan kazanıldığının kabulünün zorunlu olduğu, hal böyle olunca, orman dışında bırakılan taşınmazın Hazine adına tesciline ve üzerinde bulunan muhdesatın 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19. maddesi uyarınca kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmesinin gerekeceği-
Muris muvazaası - Muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil davalarında, murisin asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması ve murisin diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu işlemi yapmış olduğunun kanıtlanması halinde, tapunun muvazaa nedeniyle iptaline karar verilmesi gerekeceği-
Davacının, davalı adına tesbit ve tescil edilen taşınmazı, emek ve para sarfıyla imar ihya ettiğini ve zilyetlik koşulunun gerçekleştiğini ileri sürerek bu yere ait tapunun adına tescilini istediği, davacı isteğinin kabul edilebilmesi için, tapulama tesbit tarihi itibariyle 3402 sayılı Yasa ile imar ihya edenler lehine getirilen mülk edinme koşullarının gerçekleşmiş olmasının gerektiği, imar ihya tarihi 1967 ile 1973 olan tapulama tesbitinin yapıldığı tarih arasında ise imar ihya ile mülk edinme için öngörülen kazandırıcı zilyetlik süresinin dolmadığı, davanın reddinin gerekeceği-