Manevi tazminat davalarında hükmedilecek paranın, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek taz­minata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir ni­telik taşıyacağı, bir ceza olmadığı gibi mamelek huku­kuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edin­mediği, o halde bu tazminatın sınırının onun ama­cına göre belirlenmesi gerekeceği, takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duy­gusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olması gerekeceği-
Sözleşmeye aykırılık devam ettiği sürece, her zaman, davacının dava açabileceğinin kabulü gerekeceği, dava açma hakkının kiralayana ait olacağı, kiracılar birden fazla ise aralarında zorunlu dava arkadaşlığı olup, birisinin sözleşmeye aykırı davranışının diğerlerini de etkileyeceği,Borçlar Yasasının 256. maddesine göre kiracının kiralananı sözleşmeye aykırı olarak kullanması durumunda, kiralananın eski hale getirilmesi için uygun süre tanıyan bir ihtarname çekmesinin gerekli olacağı, bu itibarla sözleşmeye aykırılık nedeniyle tahliye davası açılabilmesi için ön şartın kiracıya uygun süreli bir ihtarname keşide edilmesi olacağı-
Borçlar Kanununun 53. maddesine göre hukuk hakiminin, ceza davasında alınan kusur raporu ile bağlı olmayıp, kesinleşen maddi olgularla karar vermek durumunda olacağı, mahkemece 506 Sayılı Kanunun 26. maddesine uygun olarak kusur raporu alınmadan, ceza davasında sigorta müfettişi tarafından tanzim edilen kusur raporuna dayanılarak hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olacağı-
Munzam zarar davalarında alacaklının kanıtlama yükümlülüğünün çok sıkı kurallara bağlanmaması gerekeceği, yaşayan hayatın gerçekleri ve deneyimlerinin zorunlu kıldığı herkesçe bilinen normal durumlar ile fiili karinelerin isbat hukuku açısından alacaklı yararına değerlendirilmesi, bunların aksini iddia eden borçluya kanıtlama yükünün düştüğünün kabul edilmesi gerekeceği, enflasyonist ekonominin getirdiği olumsuz etki ve sonuçların herkesin az veya çok bildiği, en önemlisi, gerekli olduğu takdirde bilinebilmesinin kolayca gerçekleştirilebileceği ve mahkemelerinde bilgisi altında olan vakıalar olarak kabulünün gerekeceği, yasal deyimi ile “maruf ve meşhur” vakıalar olduğu ve bunların kanıtlanmasına gerek olmadığı-
6570 Sayılı Yasa’nın zorunlu ve samimi ihtiyacı tahliye nedeni olarak kabul ettiği, davacının 1.6.2000 günlü oturumda 3-4 tane boş yerinin olduğunu, ancak yapılacak iş için kiralananın daha uygun olduğunu açıkladığı, davacının boş olan dükkanlarından birisini ihtiyacına tahsis etmesi mümkün iken bunu yapmayarak kiracı aleyhine dava açmasının ihtiyacının gerçek ve samimi olduğunu göstermeyeceği-
Haksız fiil tarihine göre ceza zamanaşımı geçmiş olsa bile davacının zararını tam anlamıyla öğrenememesinin söz konusu olabileceği, bu durumda davacının zarara ıttıla, diğer deyimle zararı öğrenmesinin anlamı üzerinde durulması gerekeceği, burada önemli olan hususun zarar gören davacının yasanın anladığı anlamda zarar veren olayın sonuçlarını, gidişatını, kesinleşen durumunu değerlendirecek bilgiye sahip olması olduğu, zarar tamamlanmadan zarar gören açısından zararın belirli olduğunun kabul edilemeyeceği, zararın tamamlanmasının ise tüm sonuçları ile bilinmesiyle mümkün olacağı, eşyaya verilen zarar ile insana verilen zarar arasındaki temel farkın da bu olduğu, buna göre davacının “zararı ıttıla” diğer bir deyimle “zararı öğrenme” tarihinin Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinin maluliyet oranına ilişkin raporunun düzenlendiği 31.01.1997 tarihi olduğunu kabul etmenin ve buna göre zamanaşımı süresini hesaplamanın gerekeceği, zira dosyadaki diğer raporların davacının kesin zararını belir
Zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödeyecek olanın durumunu ağırlaştırmış ise hakimin tazminat miktarını hafifletebileceği-
Davacının deplase işlemini zamanında yapmamasının, bu yerde gerçekleşen zararda davacıya atfı kabil bir kusur oluşturduğunun çekişmesiz olduğu, ancak, deplase işleminin yapılıp yapılmadığı kontrol edilmeksizin, deplasesi yapılmayan bir yerde kazı çalışması yapılırken ilgili kurum ve kuruluşa önlem almak için gerekli önel vermeksizin ve oradaki tesisin niteliğine göre çalışma yapılarak zararın oluşmasından kaçınılmaksızın kazı çalışması yapılmak suretiyle, davalı tarafın da olayın gerçekleşmesinde kusurlu davrandığının kabulü gerekeceği, davaya konu yerdeki tesis davacı tarafından zaten başka bir yere taşınılacağına göre davacının davalı payına düşen kusur oranında isteyebileceği zararın nakli mümkün iken hasar nedeniyle taşınamayan malzemelerden doğan giderler ile varsa sırf bu yüzden doğabilecek deplase giderini arttıran giderlerden ibaret olacağı-
Davacı kiralananda pay satın alan kişi olduğuna göre, bu davayı mülkiyet hakkına dayanarak açabileceği, bu durumda da öncelikle pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanmasının gerekeceği, davanın açılışındaki bu noksanlık daha sonra giderilebilir ise de iktisaptan sonra keşide ve tebliğ olunan ihtarnamede pay ve paydaş çoğunluğu bulunmadığından davanın bu yönden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Arsa sahibine olan inşaatı tamamlama edimini yerine getirmemiş olan yükleniciden satış vaadi sözleşmesi ile taşınmaz satın almış olan kişilerin, yüklenicinin halefi sıfatıyla arsa sahibine karşı satış vaadi sözleşmesine dayanarak ayni bir hak talep edemeyeceklerinden davacı arsa sahibinin payı oranında elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerekeceği–