Davanın esası hakkında sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için yeminli mali müşavirler odasından tesbit edilecek üç kişilik bilirkişi marifetiyle dosyadaki belgeler, tarafların mali kayıtları üzerinde yeniden inceleme yaptırılması sözleşmenin kira parasını düzenleyen özel hükmü de dikkate alınarak eksik ya da fazla ödeme olup olmadığı araştırılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaalı olup olmadığının belirlenebilmesi için, sözleşme tarihinde miras bırakanın yaşının, fiziki ve genel sağlık durumunun, aile koşulları ve ilişkilerinin, elinde bulunan malvarlığının miktarının, temlik edilen malın, tüm malvarlığına oranının ve bunun mâkul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların birlikte, gözönünde tutulması gerekeceği–
Davalı borçlunun, «borcunu ödemesi» konusunda alacaklının gönderdiği «ihtarname»nin kendisine tebliği ile ve «ihtarnamede verilen sürenin eklenmesi suretiyle belirlenecek tarihte» temerrüde düşmüş sayılacağı, temerrüt faizinin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı–
B.K’nun 105. maddesi uyarınca alacaklının duçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükellef olacağı, kanun koyucunun para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemediği, bu zararın tazmininin iki bölümde düşünüldüğü, birinci bölüm, ispat edilmeden tahsili talep edilecek zarar miktarıdır ki bunun temerrüt faizi olacağı, diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığının yasal bir karine olarak kabul edildiği, bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etmek olanağının yasal olarak mevcut olmadığı-
Davacı davada ana parayla birlikte faiz de istemesine rağmen mahkemece faiz hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediğini, ana paranın ödenmesine rağmen bu olgular karşısında artık davacının faiz isteğinin saklı tutulduğunun kabulü, durumun gereklerine tamamen uygun olup, mahkemece işlemiş faiz isteminin kabulüne karar vermek gerektiği-
Borcun ikrarı borçlunun tek taraflı işlemi olup, borçlu fikrinin beyan ve ihzarı olduğu, ikrarın hukuki muameleye benzeyen hukuki bir fiil olduğu, borcu ikrar eden kimsenin medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmasının gerekeceği, çok defa sonuçlandırıcı bir vakıadır ki bu vakıadan borçlunun kendi borcunun varlığına inandığının anlaşılacağı, borçlunun müphem (belirsiz) bir beyanının, örneğin borcu ikrar etmek üzere davet edilen bir borçlunun işi inceleyeceğini, bilgi alacağını söylemesinin ikrar olmayacağı, borçlunun borç miktarını kabul etmemekle birlikte borcun varlığını kabul edebileceği, borçlunun bu irade beyanını alacaklıya karşı yapması gerekeceği, borçlunun defterine borcun kaydedilmesinin ikrar anlamında olmayacağı, alacaklıya yönelmiş irade beyanının olması gerekeceği, alacaklının borçlunun irade beyanını üçüncü bir kişi aracılığıyla tesadüfen öğrenmesi halinde alacaklıya borçlu tarafından yönelmiş bir irade beyanının varlığından söz edilemeyeceği, ayrıca zamanaşımından
Davacılar, zararın varlığını buna dayalı bir tazminat davası açmalarını mümkün kılacak tüm unsurları ile birlikte doğum anında öğrenmiş olduklarından B.K.nun 126/4. maddesine göre, vekalet akdinden doğan davaların beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu; bu duruma göre, 27.1.1995 günü açılan asıl dava zamanaşımı süresi içerisinde, 7.11.2000 günü açılan ek davanın ise, bu süre geçtikten sonra açılmış olduğu-
Mahkemenin, davalı-karşı davacı arsa sahiplerinin zamanaşımı def’i dikkate alınarak olayda B.K.126/4. maddesinde belirtilen 5 yıllık zaman aşımı süresinin gerçekleştiğinin kabulü suretiyle davacı-karşı davalı yüklenicinin açtığı ek davanın reddinin ve yine arsa sahiplerinin binanın enkaz bedeline ilişkin taleplerinin incelenip, hesaplattırılarak kabul edilmesi yönündeki kararlarının, bozma ilamına uyularak ve yine bu ilam doğrultusunda oluşturulmuş yeni hüküm niteliğinde olacağı, o halde bu yönlere ilişkin bozmaya uyularak ve bozma doğrultusunda verilen yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekeceği-
Kendisinden beklenen özen,dikkat ve basireti göstermeyen,emri altında olup bu davada sorumlu oldukları kesinleşmiş bulunan fon yönetimi müdür ve müdür yardımcısının iş ve işlemleri üzerinde yapması gerekli denetim ve gözetim görevini ihmal eden davalı M. S.bakımından haksız eylemin koşullarının gerçekleşmiş olduğu-
Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarının adalete uygun olması gerekeceği, hükmedilecek bu paranın zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşıyacağı, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmediği, o halde bu tazminatın sınırının onun amacına göre belirlenmesi gerekeceği, takdir edilecek miktar mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olması gerekeceği, 22.6.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartların da açıkça gösterildiği, bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimd