Davalı 4. kişi ve ortağı olduğu şirket ile borçlu arasında herhangi bir bağ olmadığı gibi aynı faaliyet alanında çalışmadıkları, 5. kişi konumundaki davalının salt borçlu ile aynı alanda faaliyette bulunmasının bu satış silsilesinin tümünün kötü niyetle yapıldığının ispatı olamayacağının anlaşılmış olmasına göre "davanın reddine" ilişkin kararın usul ve kanuna uygun olduğu-
Davalı ile dava dışı şirket arasında sermaye sahiplik fiili kurucu ve yöneticinin H olması nedenleri ile organik bağ bulunduğu, bu şirketlere ve kişiye davalı kredi müşterisi X şirketinin gelen hak ediş bedelinden bir çok kez para ödemesi ve transfer edilmesinde birlikte hareket ettiklerini gösterdiği, davalı banka ve diğer davalıların davacıya zarar verme kastı ile hareket ettiklerinin toplanan deliller nazarında ortaya çıktığı, bu itibarla tasarrufların iptaline karar verilmesi gerektiği-
Nam-ı müstear işleminde bazen bir sözleşme yapmak isteyen kimse çeşitli düşünce ve hesaplarla o sözleşmenin tarafı olarak gözükmeyi istemez ve sözleşmede kendi yerine bir başkasının yer almasını sağlar, nam-ı müstear, sözleşmeyi kendi adına ancak gizlenmek isteyen kişi hesabına yapar ve onun bu sözleşmenin gerçek tarafı olmasının ve bilinmesini önler, böylece genel anlamda danışıklı bir işlem yapılmış olur, çünkü nam-ı müstear işleminin bir danışıklı işlem olduğu ve muvazaanın alt kategorisini oluşturduğu, sözleşmede taraf gözükmeyen kişinin sözleşmenin kendi hesabına yapılmış olduğunun tespitini isteyebileceği, tasarrufun iptali davası yönünden ise alacaklıdan mal kaçırmak isteyen borçlunun kendi adını gizli tutarak hukuki işlemi kendi hesabına, başka bir kişiye yaptırması olduğu- Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda, alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için hukuk sistemlerinde hakkaniyet gereği “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınılarak durumu kötüye kullanan ortakları, şirket borçlarından şahsen sorumlu tutma imkanı getirilmiş olduğu- Tasarrufun iptali davalarının ticari bir dava olmadığı, bu türden davalara bakma görevinin asliye hukuk mahkemelerine ait olduğu, davanın tasarrufun iptali davası niteliğinde olduğu, davada dayanılan hukuki sebeplerin Ticaret Kanununda düzenlenmediği, Borçlar Kanununda düzenlendiği ve davacının diğer davalılar ile arasında ticari veya gayri ticari nitelikte sözleşmesel bir ilişkisinin bulunmadığı göz önünde bulundurulduğunda davaya bakmakla görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu-
Davalı şirket ile borçlu şirket arasında kuruluş adresinin başlangıçta aynı olması ve ortaklar arasında akrabalık ilişkisi bulunması gibi şüphe uyandıran durumlar mevcutsa da; adresin sonradan değiştirildiği, yönetim ve temsil kadrolarının farklı olduğu, şirketler arasında malvarlığı aktarımı veya ticari ilişkinin bulunduğunun bilirkişi raporlarıyla ispatlanamadığı ve sırf alacaklıdan mal kaçırma kastının somut verilerle ortaya konulamadığı gerekçesiyle tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının oluşmadığı-
Ticari işletme devri konusunda herhangi bir ilan yapılmadığı gibi davalı şirketin alacağına mahsuben bu hisseyi satın aldığının ileri sürüldüğü - Mali müşavir bilirkişi raporlarında davalı şirketin böyle bir alacağının mevcut olduğunun açıklandığı ; ancak ticari kurallara göre böyle bir alacak var ise icra takibine girişilip cebri ihale yöntemiyle satın alınması gerekirken böyle bir usule uyulmadan satın alınması işleminin iptale tabi olduğu, zira satın alanın, taşınmazı bir süre davalı borçluya kira karşılığı bırakması işleminin de bunu gösterdiği, devralan alacaklının ızrar kastını bilmesi gerektiğinden İİK nın 280. maddesindeki iptal koşullarının oluştuğu-
4. HD. 17.01.2024 T. E: 2021/17053, K: 532
Sadece aynı sektörde faaliyette bulunmuş olmanın İİK m. 280-1.maddesi anlamında borçlu şirketin içinde bulunduğu mali durumu bildiğinin kabulü için yeterli olmadığı- Davalı bu taşınmazı inşaat halinde aldığını iddia etmiş olup, satış tarihinde inşaat halinde olduğu tesbit edilirse bu hali ile taşınmaz değeri belirlenerek, aksi durumda devir tarihi itibariyle belirlenen değer dikkate alınarak ve borçlu şirketin devir tarihi itibari ile ticari işletmesinin önemli bir kısmını oluşturup oluşturmadığı şirket kayıtları üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ile tesbit edilerek , dava konusu bu tasarrufun ; İİK’nın 280/son maddesi gereğince, ticari işletmenin mühim bir kısmının devri niteliğinde olup olmadığının mahkemece araştırılması gerektiği-
Davalı borçluların alacağı karşılayacak mal varlığının bulunmadığı, aciz halinin bulunduğu, davaya konu taşınmazlardaki hisselerin önceden davalı borçlular adına kayıtlı olup daha sonra devirlerinin diğer davalılar adına yapıldığı, dava konusu taşınmaz ve hisselerin pek aşağı değerde devredildikleri, davalı 3. kişilerin borçluların durumunu bilebilecek durumda oldukları, davaya konu tasarrufların davalılar arasında danışıklı işlem ile yapılmış olduğundan tasarrufların iptaline karar verilmesi gerektiği-
Borcun doğum tarihinin taraflar arasında yapılan ilk sözleşme tarihinin 27.02.2009 tarihi olduğu, alacağın gerçek olduğu ve takibin kesinleştiği, tasarrufun bu tarihten sonra 13.01.2016 tarihinde yapıldığı- Dava konusu taşınmazı devralan davalı üçüncü kişinin taşınmazı devreden davalı borçlu şirketin yetkilisi ile evli olduğu ve İİK m. 280/1 gereğince borçlu şirketin mali durumu ile alacaklıları ızrar kastını bilebilecek kişilerden olduğu-
Dava konusu taşınmazı devreden davalı borçlu şirket ile devralan davalı 3. kişinin ortağı olduğu şirket arasında ticari ilişki olup İİK'nin 280/1 maddesi gereğince davalı 3. kişinin davalı borçlu şirketin mali durumu ile alacaklıları ızrar kastını bilebilecek kişilerden olduğu-