Mahkemece, kısa kararda “ Davanın reddine” şeklinde hüküm kurulduğu halde, gerekçeli kararda "Yetki itirazının reddine" karar verilmekle, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluştuğu gibi, gerekçeli kararın hüküm kısmında borçluların yetki itirazı dışında borca yönelik itirazları yönüyle olumlu veya olumsuz bir karar verilmeksizin HMK'nun 297/2 maddesine de aykırı olarak hüküm tesis edildiği-
İlk derece mahkemesinin yürüttüğü yargılama sonucunda dayanılan yargılamanın iadesi sebebini yerinde görerek istemi kabul ettiği ve yargılamanın iadesi istemine konu önceki kararın iptaline karar verdiği, ancak önceki davadaki istem hakkında yeni bir hüküm kurmadığı, bu karara yönelik davalının istinaf başvurusu ise bölge adliye mahkemesince esastan reddedildiği, şu halde mahkemece; ilk derece mahkemesince 6100 sayılı Kanun’un 380 ve 297. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemelere aykırı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılarak ilk derece mahkemesi hükmünün bu sebeple bozulmasına karar verilmesi gerekeceği-
Şikayetçi borçlu tarafından ihalenin feshi isteminde bulunulduğu, ilk derece mahkemesince, tefhim edilen kısa kararda, davanın reddi ile birlikte ihale bedelinin %10 oranında para cezasının davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına karar verildiği, gerekçeli kararda ise; sadece davanın reddine hükmedildiği, bu suretle, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirildiği, 10.4.1992 tarih ve 1991/7 E.-1992/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olmasının bozma nedeni olduğu-
Mahkemece, faiz talebi yönünden kısa kararda yer almayan kabul sonucuna hüküm fıkrasında yer verildiği, bu şekilde, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulduğu-
Somut olayda, miras bırakanın davacıyı vasiyetname düzenlemek suretiyle mirasından ıskat ettiği ve malvarlığının önemli bir kısmını davalılara temlik ettiği, adına kayıtlı başka taşınmaz kalmadığı açık olup, dinlenen tanık beyanları ile anılan bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, temlikin mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığı- Asıl dava yönünden, davacı dava ve beyan dilekçelerinde, temyize cevap dilekçesinde açıkça talebinin saklı pay oranında iptal-tescil olduğunu belirtmiş olup, HMK’nun 26. maddesi gözetilmeksizin, talep aşılarak tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesinin doğru olmadığı- Birleştirilen dava yönünden ise; davacı mirastan ıskatın iptalini talep etmiş olup, HMK’nın 297/2 maddesi uyarınca olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken değinilen husus üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulmasının da doğru olmadığı-
Borçlunun, hesap kat ihtarının usulüne uygun tebliğ edilmediği şikayeti ile birlikte icra emrinin usulüne uygun tebliğ edilmediğini de ileri sürerek borca ve faize itiraz ettiğinin, Bölge Adliye Mahkemesince, borçlunun icra emrinin usulsüz tebliğ edildiği şikayeti ile borca ve faize itirazı hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmediğinin görüldüğü, bu şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Somut olayda, borçlunun, ipotek süresi geçtikten sonra takip yapıldığını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesi talebi ile birlikte, olmadığı takdirde asıl alacağın güncel değerinin ve faiz hesabının uzman bilirkişilerce yeniden tespit edilmesini talep ettiği ancak Bölge Adliye Mahkemesince, asıl alacağa ve faize yönelik talepler hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmediği- O halde Bölge Adliye Mahkemesince, 6100 sayılı HMK'nun 297/2. maddesi gözetilmek suretiyle borçlunun dilekçesinde ileri sürdüğü asıl alacağın güncel değerinin ve faiz hesabının uzman bilirkişilerce yeniden tespit edilmesi talebinin, gerekirse uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılıp incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Davacı aleyhine hükmedilecek vekalet ücretinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13.maddesi uyarınca; reddedilen ecrimisil miktarı üzerinden belirlenmesi gerekirken, dava konusu taşınmazın değeri de dahil edilerek davacı aleyhine .......... TL’ye hükmedilmesinin isabetli olmadığı- Davacı vekilinin, dava dilekçesinde; talep edilen ecrimisil alacağının her dönem sonundan ve dava tarihi itibariyle işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istediği, Bölge Adliye Mahkemesince kurulan hüküm fıkrasında, hüküm altına alınan miktarın ne kadarlık kısmının hangi döneme ait olduğunun, hangi miktara hangi tarihten itibaren faiz işletileceğinin açıkça belirlenmediği, bu durumda, kurulan hükmün infaza elverişli olduğunu söyleyebilme imkânının bulunmadığı-
Davacılar vekilinin asıl dosya dava dilekçesinde ecrimisil, taşınmazın tahrip edilmesi nedeniyle tazminat ve kesilen ağaç bedellerinin tahsiline karar verilmesini talep ettiği, asıl ve birleşen dosyada da ........ ada ......parsel yönünden talepte bulunmadıkları, mahkemece davacıların talepleri aşılarak; asıl dosyada her bir davacı için ayrı ayrı ......TL eski hale getirme bedelinin tahsiline karar verildiği, hem asıl dosya hem de birleşen dosyada ......ada .......parsel yönünden de değerlendirme yapılan bilirkişi raporlarının hükme esas alındığı, mahkemece taleple bağlılık kuralı gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken zuhul ile talepten fazlasına hükmedilmesinin doğru olmadığı- Birleşen dosya dava dilekçesinde tazminat adı altında birden fazla talep yer almakta olup birden fazla da davacının olduğu, ancak mahkemece ....... TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine denmekle hangi taleplerin kabul hangi taleplerin reddedildiği belirtilmediği gibi hangi davacı yönünden ne kadar tazminata karar verildiğinin de belirtilmediği, bu hususlar gözetilmeden infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm oluşturulmasının doğru olmadığı-
Mahkemece, şikayetçi tarafından öne sürülen tüm iddialar ayrı ayrı değerlendirilerek gerekçe oluşturulması gerekirken, bu hususun göz ardı edilerek HMK'nun 297/2. maddesine aykırı şekilde gerekçesi açıklanmaksızın hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-