Somut olayda; davacı taraf, taşınmazın kök murise ait iken ölümüyle mirasçılarına kaldığını, taksimle 1/2 payının kendisine ait olduğunu öne sürmekte, davalı taraf da taksime dayanmakta ancak taksimle komşu 30 parselin davacıya kaldığım, dava konusu 31 parselin ise tamamının kendisine kaldığını savunduğu- Taşınmaz başında yapılan keşifte yerel bilirkişi ve tanıklar dinlenmiş, bir kısmının özellikle birbirine benzer ve eylemli beyanlarla taksimin varlığım ve çekişmeli taşınmaz bölümlerinin kime nasıl düştüğünü açıklar şekilde beyanda bulundukları anlaşıldığı- Ne var ki; mahkemece tanık beyanlarından, hangisine neden üstünlük tanındığı tartışılmamış, aksine taksimin varlığını işaret eden ve taşınmazın hangi bölümünün kime kaldığı hususunda birbiriyle uyumlu bulunan davacı ve davalı tanıklarının beyanları karşısında taksim olgusunun neden ispat edilemediği açıklanmamış, gerekçe kısmında, “dosya kapsamında dinlenilen bilirkişilerin beyanları ve dosya kapsamındaki delillerden dava konusu yer ile ilgili olarak taksim olgusunun ispatlanamadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verildiği” belirtilerek, dosya kapsamına uygun bulunmayan soyut, kendi içinde de çelişen gerekçeyle hüküm kurulduğu- Hal böyle olunca; Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün kanun yararına bozma isteğinin kabulüne, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantının bulunmadığı, gerekçenin gerekçeli kararın hüküm fıkrasını karşılamaması nedeniyle usul ve yasaya aykırı bulunan, kararın sonuca etkili olmamak ve hükmünün hukuki sonuçları saklı kalmak üzere kanun yararına bozulmasına karar verildiği-
Dava: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ;
Karar: Kadastro sonucunda, ... sayılı 393,12 metrekare yüzölçümümdeki taşınmaz, ahş ...