Somut olayda, murisin, parasını ödeyerek, üçüncü şahıstan yaklaşık 40 yıl önce aldığı taşınmazların sicilinin davalı erkek çocuk adına oluşturulduğunun ileri sürüldüğü, bu iddiaya göre, tapudaki temlikte üçüncü kişi durumundaki murisi, yorum yoluyla, taraf durumuna getirmek suretiyle değinilen inancın uygulama yerinin bulunmadığının kabulünün icap edeceği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun kararlarının ve Dairenin uygulamalarının da bu yönde olduğu-
Dava tarihindeki değerin esas alınması halinde, tarafların sözleşme koşulları ile bağlı tutulması uygun olamayacağından; gayrimenkul satış vaadi sözleşmelerine dayanılarak açılan tescil davalarında mahkemelerin görevinin, tarafların serbest iradeleri ile belirlenen, sözleşmedeki bedele göre tayin edilmesi gerekeceği-
3402 sayılı Kadastro Kanunun 12. maddesine göre, tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı, bu sürenin hak düşürücü süre olduğunun mahkemece re'sen gözönünde tutulması gerekeceği, ancak tespit dışı bırakma, bir tapulama işlemi ise de, tapu tespit işlemi olmadığı, o itibarla çekişmeli taşınmaza ilişkin düzenlenmiş bir tutanağın bulunmaması nedeniyle dava açma yönünden on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanamayacağı-
Tapu kayıtlarının kural olarak iptal edilinceye kadar geçerli olduğu, tapulu bir yerin haricen satın alınmasının ve fiilen kullanılmasının mülkiyeti alıcıya geçirmeyeceği, kayıt maliklerinin yabancı olup Türkiye'yi terk ettikleri belirlendiğine göre, bu malların hazine tarafından tayin ettirilen kayyım aracılığı ile idare edilmesinin gerekeceği-
Taşınmaz mülkiyetinin mahkeme kararı ile kiliseye ait olmadığı belirlendiğine göre, bu satışa değer verilemeyeceği, davacıların tesbit tarihinden sonraki zilyetliği mülkiyet hakkı bahsetmeyeceğinden nizalı yerin Hazine’ye aidiyetinin kabulünün gerekeceği-
Mahluliyet kararlarının aksi sabit oluncaya kadar geçerli olduğu, bu durumun, mahluliyet sebebi ile vakıf adına tescili istenen icareteynli vakıftan intikal eden gayrimenkule ilişkin tescil davasında geçerli olduğu-
Tapusuz taşınmazın satışının herhangi bir şekle bağlı olmadığı, ham toprak çekişme konusu taşınmazların hukuksal niteliğinin diğer anlatımla özel mülkiyete konu yerlerden olup olmadığının saptanması gerektiğinin duraksanmayacak kadar açık bir olgu olduğu, bu belirlemeden sonra da zilyetlikle iktisap koşullarının Özel Daire bozma kararında açıklandığı şekilde davacılar yararına gerçekleşip gerçekleşmediğinin tesbitinin gerekeceği-
Davanın, geçit hakkı tesisi istemine ilişkin olduğu, bu tür davaların gerek lehine, gerekse de aleyhine geçit hakkı kurulacak bulunan taşınmazların tüm maliklerinin davaya dahil edilmesi suretiyle yürütülebileceği, lehine geçit hakkı kurulması talep edilen taşınmazda, davacı dışında dava dışı kişinin de paydaş olduğu, bu durumda uyuşmazlığın niteliğine göre öncelikli bu eksikliğin giderilmesinin, taraf teşkilinin sağlanmasının gerekeceği-
Genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve kanunları itibari ile belli bir yeri kapsıyorsa tesbitin o sınır esas alınarak yapılacağı, dava konusu parsellerdeki zilyetlik süresi ve sürdürülüş biçimi ve zilyetliğin ekonomik amaca uygun olup olmadığının, bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı olarak ayrı ayrı sorulup kesin olarak saptanması, teknik bilirkişiye 209 nolu parsel ile kuzeyindeki mer’a olarak sınırlandırılan kısmın meyil derecesini gösterir yandan görünüş krokisi çizdirilmesinin, cebel (Mer’a) in dik ya da dike yakın bir açı ile taşınmazın Kuzey sınırının bitiminden itibaren yükseldiğinin belirlenmesi durumunda tapu kaydının değişmez sınırlı olduğunun, aksi takdirde eylemli duruma ters düşen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemeyeceğinden kayıt miktar fazlasının mer’andan kazanıldığının kabulü gerekeceğinin düşünülmesinin gerekeceği-
İnşaatta ileride fazla oluşacak katların düzenlendiği hükümden maksadın ancak inşaattaki imar mevzuatına uygun fazlalıklar olabileceğinin düşünülmesinin, bu tür aykırılık durumlarında yükleniciye aykırılığın giderilmesi imkanının verilmesinin ve sonucuna göre hüküm kurulmasının gerekeceği-