Paydaşlardan S.’in payının tamamını M. adlı kişiye sattığı, adı geçen kişinin dahi bu payı bir hafta sonra yine şimdiki davalı S.’e sattığı, davacının davayı bu satışı yeni öğrendiğinden bahisle dört ay sonra açtığı, müşterek taşınmazda her pay satışı ile şufa hakkının doğduğu, bu hakkın yenilik doğuran inşai bir hak olduğu, gerek 17.12.1992 tarihinde gerekse 24.12.1992 tarihinde paydaş kişinin yaptığı satışlar üçüncü kişiye pay satışı şeklinde olduğundan davacının şufa hakkının doğduğu-
Mer’a sınırının, toprak karakteri itibari ile belirlenebilir olmayıp genişletilmeye ve değişmeye elverişli olduğu, bu nedenledir ki kural olarak kayıt kapsamının miktarı ile geçerli olduğu, ancak somut olayda, davalı taşınmazının iskanen verilmesinden sonra 4753 sayılı Çiftçi Topraklandırma Kanunu çerçevesinde bölgeye tevzi komisyonunun girdiği, mer’a yönünde Yasa’nın amacına uygun dağıtımda bulunduğu, dağıtılanlar adına bu yerde sicil oluşturulmuş mer’a sınırında gerçek şahıs adına olan tapu kaydının da, davalıyı sınır gösterdiği-
Bir kimsenin sağlığında, mirasçılardan birinin, diğer mirasçılar veya üçüncü bir şahıs ile miras bırakanın katılımı ve oluru altında yaptığı sözleşmeler herhangi bir şekle bağlı olmadığından, mirasçılardan birinin bu şekilde edindiği tapusuz taşınmazı üçüncü bir şahsa senetle satışının geçerli sayılmasının gerektiği-
Öncelikle taşınmazın öncesinin orman olup olmadığının araştırılmasının gerektiği, taşınmazın öncesinin orman olduğu, mahkemece yeniden mahallinde keşif yapılarak, memleket haritası, amenajman planı ve hava fotoğrafları getirilip orman mühendislerinden oluşan 3 kişilik bilirkişi kurul aracılığı ile yerine uygulanması, öncesi ve geçirdiği aşamanın belirlenmesi, tapu ve zilyetlik yolu ile de olsa ormandan yer kazanılamayacağının düşünülmesinin gerekeceği-
Vergi kayıtlarının, bir mülkiyet belgesi olmayıp, zilyetlik belgesi olduğu ve muhtevasında kalan yerde ilgilinin zilyetliğiyle birleşmesi halinde değer kazanacağı, genişletilmeye elverişli, değişebilir nitelikteki sınır itibariyle, vergi kaydının kural olarak miktarıyla geçerli olduğu, vergi kayıtlarına kuzey sınırında dere olduğu gözetilerek, çekişmesiz bulunan, vergi kaydının revizyon gördüğü parsel nazara alınarak, sabit sınırlarla bağlantısı kurulmak suretiyle miktarıyla geçerli olarak kapsam tayini ve vergi kaydı kapsamında kalan, dava konusu yapılan yer hakkında davanın kabul edilmesinin, mütebaki kısım hakkında, fiili durum da gözetilerek, davanın reddedilmesinin icap ettiği-
Taşınmazın, nehir yatağından elde edilen yerlerden olup olmadığı ve nehrin etki alanı dahlinde bulunup bulunmadığının saptanmasının icap edeceği, yine davada mer’a ve orta malı çayırlık iddiası da ileri sürüldüğünden başka köyden seçilecek tanıklarla mahallinde uygulama yapılmasının gerektiği, bayiin satış tarihi ile dava tarihi arasında 20 yıl geçmediğinden zilyetlikle edinilebilecek yerlerin yüzölçümleri hakkında getirilen sınırlamanın bayi yönünden de gözetilmesinin zorunlu olduğu-
Taraf muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davalarında, muvazaa iddiasının -davacı tarafından- yazılı belge ile ispat edilmesi gerekeceği-
Üzerinde geçit hakkı tanınan yerin genişliğinin, taşınmazın niteliğine ve kullanılış biçimine göre -genelde; 2,5-3 metre olarak- tespit edilmesi gerekeceği-
Kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yapılan binada, kat irtifakı kurulmadığı gibi kat mülkiyetine de geçilmiş olmadığı, çekişmeli taşınmaz projesine aykırı inşa edilmiş kaçak kat olduğu, bu katın yıktırılması idarenin görevleri cümlesinden ise de, yaratılan eylemli durumun çözülmesinin gerekeceği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, müşterek mülkiyet üzere bulunulan taşınmazda, paydaşın paydaş aleyhine açtığı "elatmanın önlenmesi" davası olarak nitelendirilmesinin ve davacının tapudaki payı oranında davalının el atmasının önlenmesine karar verilmesinin gerekeceği-
Objektif olayların yarattığı kıymet değişikliklerinin şufa hakkı sahibinin ödeme borcuna yansıtılmasının icabedeceği, hakikati yansıtmayan sicildeki düşük satış bedelinin kabul edilmesinin, şufa hakkının kullanıldığı tarih ile satış günü arasında geçen sürede taşınmazın değerinde, enflasyon ve diğer objektif nedenlerle meydana gelen artışların gözetilmemesinin, hukukun amacı olan adaletin somutlaşmasını önlediği ve çıkarlar dengesini bozduğu-