Davacının, davalının 181 parseline ve yola elattığından bahisle meni müdahale ve kal istediği, yerel mahkemenin davacının 181 parseline tecavüzü yoktur gerekçesi ile davayı red ettiği, oysa bilirkişi tarafından düzenlenen rapor ve buna bağlı krokide kırmızı kalemle boyalı yerin kadastral yol olan H. sokağına davalının tecavüz ettiği, davacının da bu yola cephesi olup dava açmakta yararı bulunduğu düşünülmeden davanın reddinin doğru olmayacağı-
Dava konusu taşınmazın tamamının 1946 tarihinde orman sınırları içerisinde kaldığı, 1744 sayılı yasaya göre 1980 yılında Hazine adına orman dışına çıkarıldığı, 1952’de yapılan maki tefrikinde makilik olarak ayrılan alanda kaldığı, tapulamacanın 1963 yılında senetsizden tesbit gördüğü, ne var ki, taşınmazın makilik alan olarak tefrik edildiği 1952 yılından itibaren kadastro tesbitinin yapıldığı, 1963 yılına kadar ( 20 ) yıllık zilyetlikle mülk edinme süresinin dolmadığı, hal böyle olunca, davalılar yararına kazandırıcı zamanaşımı yolu ile mülk edinme koşullarının oluşmadığı gözetilerek tapu iptali davasının kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Her tutanağın kesinleşme yönünden bağımsız olarak işleme tabi olacağı, komşu parsellerin askı ilan tarihleri ile kesinleşme tarihlerinden hareketle dava konusu komşu parselin de aynı tarihlerde askıya çıkartıldığı ve kesinleştiği sonucuna varılamayacağı, dava komşu taşınmazla ilgili tutanağın tüm araştırmalara rağmen kesinleşip, kesinleşmediği tesbit edilemediğine göre tutanağın kesinleşmediğinin kabulü gerekeceği, bu durumda 3402 sayılı yasanın 12/3. maddesindeki hak düşürücü sürenin de söz konusu olamayacağı, o halde yerel mahkemenin tutanağın kesinleşmediğine ve hak düşürücü sürenin geçmediğine ilişkin direnmesinin yerinde olacağı, ne var ki, tutanağın kesinleşmemesi durumunda davaya bakma görevinin Kadastro Mahkemesine ait olacağı, bu nedenle olayda Kadastro Mahkemesi görevli olduğuna göre, 3402 sayılı Yasanın 26 ve 27.maddeleri gereğince görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olacağı-
Dava konusu olayda uyuşmazlık konusu olan taşınmaz hakkında, davacıların taraf olmadığı davada taşınmazın mera olduğu sonucuna varıldığı, bu nedenle taşınmaz hakkındaki kesinleşen önceki hükmün eldeki dava için güçlü delil teşkil edeceği-
MK. 724’e dayalı tapu iptali ve tescil davası açan kişinin iyi ve özenle araştırma yapmadan binasını inşa etmiş olması halinde, iyiniyetli sayılmayacağı-
Kat maliklerinin, ana gayrımenkulün mimari durumunu titizlikle korumaya mecbur oldukları gibi, bütün kat maliklerinin rızası olmadıkça ana gayrımenkulün ortak yerlerine inşaat, onarım ve tesis yapamayacakları, mimari proje ve varsa vaziyet planı getirtilip dava konusu hususların incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Davanın, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu, dava konusu taşınmazın, daha önce bir işleme tabi tutulduğu, ancak geometrik durumunun belirlenmediği, bu nedenle mahkemenin ilk işlemin tapu tahriri niteliğinde olduğu ve on yıllık hak düşürücü sürenin geçmediğine ilişkin kararının yerinde olacağı-
Satış tarihinden önce, şuf’alı payın davacıya teklif edilmiş olması-nın ya da bu konuda davacı ile pazarlığa girişilmiş olmasının, daha sonra davacı tarafından şuf’a hakkının kullanılmasına engel teşkil etmeyeceği, davacının kötüniyetli sayılmasını gerektirmeyeceği-
3533 sayılı Yasa’ya göre, hakemler mülkiyeti belirlemekle görevli olup, tapu iptali ve tescili görevinin genel mahkemelere ait olduğu-
İlk karar tarihinde dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde imar parseli ve 2981-3290 sayılı yasaya göre müstakil parseller oluşmadığından davanın reddi gereğine işaretle karar bozulmuşsa da; sonradan bu yerde imar parseli oluştuğu ve komşu parsellere müstakil tapu verildiği anlaşıldığından, gelişen bu durum karşısında usuli kazanılmış haktan bahsedilemeyeceğine göre, direnme kararının bozulması gerekeceği-