Her iki davada dayanılan maddi olguların aynı olması halinde davacının dayandığı sebeplerin farklı olması, davanın değişik yorumlanması ve nitelendirilmesi, hukuki sebebin farklı olması kesin hükmün oluşmadığını göstermeyeceği, davanın esastan veya usulden reddedilmiş olmasının da sonuca etkili olmayacağı, kesin hükmün taraflar yönünden de bağlayıcı olup, kesin delil niteliğinde olacağı, kesin hüküm ileri sürülerek yapılan savunmanın itiraz niteliğinde olacağı, davanın her safhasında ileri sürülebileceği gibi, mahkemece de re'sen dikkate alınacağı, kesin hükmün bulunması halinde davanın esasına girilmesinin olanaksız olacağı, kesin hükmün varlığı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
3402 sayılı Kadastro Yasasının 12/3. maddesi ile 766 sayılı Tapulama Yasasının 31/2. maddesine paralel olarak "kadastro tutanaklarının kesinleşmesi gününden itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemez ve dava açılamaz" hükmünün getirildiği, bu sürenin hak düşürücü süre olduğu, kadastro uğraşları sonucu kişi ya da kişiler yararına oluşan hak, tespite hiç itiraz edilmemesi, edilmişse komisyon kararına karşı dava açılmaması, açılmışsa kadastro mahkemesinin verdiği tescil kararının kesinleşmesi halinde tescile hazır hale gelmiş olacağından ancak bu halde tespitin ya da kadastro tutanağının hukuki anlamda kesinleşmesinden söz edilebileceği, davada taraf olmayan kişiler yönünden hak düşürücü sürenin, kadastro mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağının kabul edilmesi gerekeceği-
Davalı ortak hakkında her ne kadar 27.9.1996 tarihli Yönetim Kurulu kararıyla ihraç kararı alınmış ve bu karar kesinleşmişse de, davalı tarafça kesinleşen ihraç kararından sonra da kooperatife ödemeler yapıldığı ve bu ödemelerin kooperatifçe kabul edildiği ileri sürülerek, ödemelere ilişkin makbuz ve banka dekont suretlerini dosyaya ibraz etmiş bulunmasına ve yargılama aşamasında 22.3.1998 tarihli genel kurulda şarta bağlı olarak davalı ( k. davacı ) ortağın yeniden ortaklığa kabulüne karar verildiğine göre; ortak hakkında alınan ihraç kararının kooperatifçe zımnen geri alınıp alınmadığı taraf delilleri değerlendirilerek tartışılmaksızın sırf ihraç kararının kesinleştiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmayacağı-
Yenileme işlemlerinde ilk kadastro ve tapulamanın tahdit ve tespit ettiği parsel sınırlarına itibar olunacağının öngörüldüğü, ne var ki, hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda, dava konusu parselleri kapsayan kadastro yenileme paftasının zemine uygulandığının, paftanın kadastronun yapmış olduğu yenileme çalışmaları sırasında araziye çıkmış olduğu parsel taşlarına aynen uyduğunun, fakat zemine uygun olmadığının, buna göre tecavüzlü durumun saptandığının bildirildiği, bir yandan Kadastro Müdürlüğünün mevcut zemini gözönünde bulundurmayıp, paftayı araziye uygulayarak yenileme yaptığının belirtildiği, bir yandan da kadastronun çalışması doğrudur denilmek suretiyle çelişki yaratıldığı, böylesine yetersiz ve çelişkili bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulamayacağı-
Dava konusu olayda Kamulaştırma Kanunun 14. maddesi gereğince tapu malikine tebligat yapılarak duruşmaya davet edilmesinin, ölmüşse mirasçılarının davaya dahil edilmesi suretiyle taraf teşkilinin tamamlanmasının gerekeceği-
Harman yerinin zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmayacağı-
İ.lı işleme dayalı tapu iptali ve tescil davalarında davacının iddiasını -5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçt. Bir. K. uyarınca- yazılı delil ile ispat etmesi gerekeceği-
Krokinin kararın eki olduğu, karara dayanak alınan krokinin açık, anlaşılır ve infaza elverişli olmasının gerekeceği, karara dayanak alınan teknik bilirkişi krokisinin, ölçeği belirsiz münhanili harita üzerinde işaretlenmiş tapulama paftası ile irtibatlı olmayan hatları yeter açıklıkta bulunmayan bir kroki olduğu, bu hali ile krokinin infaza elverişli olmayıp hükme dayanak yapılamayacağı-
zilyedliğin korunmasına ilişkin -MK. 981- 984- 897’den kaynaklanan- davaların sulh hukuk mahkemelerinde (HUMK 8/II-3) görüleceği-
Yerel mahkemenin olayda, orman sınırları dışarısına çıkarma işlemi değil, Orman Kadastrosuna yapılan itirazın kabulü ile taşınmazın orman sınırları dışında bırakmanın söz konusu olduğunu, bu nedenle daha önce tapulama harici bırakılan yerle ilgili tekrar kadastro yapılamayacağını, ikinci kadastro tespitinin iptali gerektiğini belirterek direndiği, direnme kararının yerinde olacağı-