Dava, vakıf şerhinin kayda işlenmesi istemine ilişkin olup; bu tür davalarda vakıf şerhinin olmaması ya da kaldırılmasında yararı olan kişilerin hasım gösterilerek davanın açılmasının gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın tamamının 1946 tahdidinde orman sınırları içerisinde kaldığı, 3302 sayılı yasaya göre 1989 yılında Hazine adına orman dışına çıkarıldığı, 1952 de yapılan maki tefrikinde makilik olarak ayrılan alanda kaldığı, tapulamaca 1963 yılında senetsizden tesbit gördüğü anlaşılmış olup; taşınmazın makilik alan olarak tefrik edildiği 1952 yılından itibaren kadastro tesbitinin yapıldığı, 1963 yılına kadar 20 yıllık zilyetlikle mülk edinme süresinin dolmadığı açık olduğundan davalılar yararına kazandırıcı zamanaşımı yolu ile mülk edinme koşullarının oluşmadığı-
Anayasa mahkemesinin iptal kararı; yasada sözleşmenin sona ermesi için öngörülen tarihten sonra olduğu için kazanılmış hak ilkesi uyarınca kiracıların fuzuli şagil sayılmasının gerekeceği-
Adli Yargı yerinden hüküm alınmadıkça; mülkiyet durumunu değiştiren ve tapu siciline yönelik olan bir tescil ya da tashih işlemi yapılamaz, nitekim, Vakıflar Genel Müdürlüğünce, 7044 sayılı yasa hükümlerinden kaynaklanan hakka değinilmek suretiyle mülkiyetin hükmen devredilmesi davaları, Adli yargı yerinde açılmakta; verilen hükümlerin temyizen incelemesini de Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin yaptığı-
Kadastro tutanakları askı ilan süresi içerisinde itiraz edilmez ise, ilan süresi geçtikten sonra kadastro müdürü tarafından onaylanarak kesinleşir, askı ilan süresi içerisinde komisyona itiraz halinde tutanak komisyon kararının itiraz sahiplerine son tebliğ tarihini takip eden 30 günlük itiraz davası açma süresinin geçtiği tarihte kesinleşir, komisyon kararına karşı süresinde itiraz davası açılmış olması halinde bu davanın yargılaması sonunda gerçek hak sahibinin ve hasmın belirlenmesinin gerekeceği ve itiraz davası tapulama mahkemesince esastan sonuca bağlanmadıkça ve gerçek hak sahibi araştırılıp belirlenmedikçe gerçek hasmın belli olduğundan söz edilemeyeceği-
Tapulu taşınmazların iktisabında tescili istenilen taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kamu mallarından olup olmadığını araştırmaya gerek olmadan taşınmazın tapuya tescil edildiği evrede, bu araştırmanın yapıldığı farz olunduğundan, tapusuz taşınmazların kamu malı niteliğinde bulunmamasına ilişkin ve MK. nun 639/1. maddesine dayanılarak açılan tescil davalarına özgü hükümlerin tapulu taşınmazlar hakkında uygulanmayacağı-
Dayanılan tapu kayıtlarının “çatal ocak”, “kuyu” ve “kaya” gibi sınırları göstermekte olması halinde, bu tür sınırları gösteren kayıtların kapsamları miktarıyla geçerli olacağı-
Davalı yüklenici şirketin dava dışı parselden gelen ve tevhitler sonucu dava konusu parsele yansıyan payının hesaplanması ve tespitine ilişkin işlem teknik ve uzmanlığı gerektirir bir işlem olduğundan mahkemece bu konuda kesin sonuca kavuşulur şekilde hesaplama yapılması ve buna dayanılarak sonuca gidilmesinin doğru olmayacağı-
Kural olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi görevi adli yargıya aittir; ancak, 3621 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idari yargı tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin saptanmasının gerekeceği-
Davacı koca, davalı kadının kendisini hile ile kandırarak gerçekte bağış olduğu halde satış gibi gösterilerek ihtilaf konusu taşınmazın adına devrini sağladığını; aralarındaki sözleşmenin satış olmayıp bağış olduğunu ileri sürerek muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescili talebinde bulunmuştur. Senede bağlanmış sözleşmenin tarafları, o sözleşmeye ilişkin muvazaa iddiasını ancak senet ile ispat edebilir ve tarafların karı-koca olmasının bu kuralı ortadan kaldırmayacağı- Hile iddiasının gözönünde bulundurulması için hileye delalet edecek maddi ve hukuki olguların belirlenip bunlara dayanılması gerekli olup davacı bu hususta bir maddi vakıaya dayanmamış ve davacı muvazaa iddiasını yazılı delil ile de ispat edememiş olduğundan davalı tanık dinlenmesine muvafakat etmediğine göre davanın reddinin gerekeceği-