Temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığının yasal bir karine olarak kabul edildiği, bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etmek olanağının yasal olarak mevcut olmadığı, davacının temerrüt faizini aşan bir zararının mevcut olduğunu kanıtlamadığı, yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşunun davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı, zira; davacının para alacağını zamanında tahsili halinde ne şekilde kullanacağını ispat etmediği, açıklanan durum karşısında somut olarak ispat edilen bir zararın mevcut olmadığı-
Manevi tazminatın ve kapsamının takdirinin hâkime ait olacağı, ancak hâkimin, Borçlar Kanununun 47. maddesinin açıklığından da anlaşıldığı gibi, bu takdir hakkını kullanırken özel durumları göz önünde tutarak, hak ve nesafetle karar vermek durumunda olacağı, burada sözü edilen tazminatın, zarara uğrayan kişinin duyduğu manevi acıyı bir oranda gidermek, bozulan ruhi dengeyi onarmak, olanak dâhilinde yeniden elde edilmesini sağlamak amacına yönelik olacağı, işte bu nedenledir ki, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ile somut olayın özelliğinin yanı sıra, zarar görende uyandırdığı elem ve ıstırabın derecesinin, tazminat takdirinde önemli etken olacağı-
Davalının hızının olayın meydana geldiği yere uygun olup olmadığı ve görüş açık olduğundan alabileceği başka bir tedbirin bulunup bulunmadığı araştırılmadan eksik inceleme ile karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olacağı-
Yüklenicinin inşa ettiği binanın 15.11.1994 tarihinde iskan ruhsatının alınmasından sonra taşıyıcı sistemlerinde esaslı şekilde ve binayı tehlikeye atacak derecede kusurların ortaya çıktığı ve bu gizli ayıpların nelerden ibaret olup nasıl giderileceğinin de esaslı bir incelemeden sonra belirlenebildiği anlaşılmış olup, davanın on yıllık zamanaşımı süresi dolmadan açıldığının kabulü gerekeceği-
Kira bedelinin tespitinin kamusal yönü nazara alındığında, kira bedelinin tarafların belirlediği yöntemle bağlı kalınmaksızın mahkemece katma değer vergisi dahil olarak tespit edilmesi gerekeceği, bu hususun, kira bedelinin net , belirli ve yeni ihtilaflara yol açmayacak biçimde ve taraflarca ortaya konulan koşullara bağlı kalınmaksızın mahkemece kamu düzeni gözetilerek belirlenmesi gereğinin doğal bir sonucu olduğu-
Hız sınırlarını yüzde otuzdan fazla aşmak suretiyle ihlal suçunu bir yıl içerisinde beş defa işlemiş olması nedeniyle sürücü belgesinin bir yıl süreyle geri alındığı, uyuşmazlık konusu trafik kazasının, bu bir yıllık süre içerisinde meydana gelmesine, dolayısıyla, kaza tarihi itibariyle davalının, araç kullanmasına hukuken olanak veren bir sürücü belgesine sahip bulunmadığı; sürücü belgesinin geçici bir süreyle geri alınmasına ilişkin hükmün, hız sınırını aşmayı itiyat haline getiren ve böylece karayolundaki seyir güvenliğini hem kendisi ve hem de başkaları açısından tehlikeye sokan sürücülerin yol açabilecekleri kazaları önlemek ve onları aynı hatayı tekrarlamaktan kaçınmaya zorlamak amacıyla konulduğunun açık olduğu; salt geçici alma süresinin bitmesinin, sürücü belgesinin ilgiliye mutlak surette iade edilmesini gerektirmeyeceği, sürücünün maddede belirtilen koşulları taşıdığına ilişkin bir saptamanın şart koşulmuş bulunduğu-
Davalı kiralayan, süresinin bitiminden itibaren hemen 4 ve 12 Mayıs 2004 tarihli yazılarla davacı kiracıdan kiralananın tahliyesini istediğine göre, BK. 267 maddesi (şimdi; TBK. mad. 336) hükmüne göre kira sözleşmesinin uzadığının kabulü edilemeyeceği, o nedenle davanın reddi gerekeceği-
Eser sözleşmesinin yapımının ve arsanın tesliminin yeni yapılacak inşaat için arsanın eski yapılardan ve var olan diğer eklentilerden arındırılması yetkisini de yükleniciye sağlayacağı, diğer mirasçılarla birlikte elbirliği ile mülkiyetinin sahiplerinden yalnız biri olarak sadece onun huzuru ile davaya devamla hüküm verilmesinin yasaya aykırı olacağı-
Davada menfaati bulunmak gibi şüpheyi mucip bir esbabın varlığı iddia ve ispat edilmedikçe, tanıkların doğruyu söylediklerinin asıl olacağı, gerek tanık beyanları gerekse toplanan deliller itibariyle, davacı araç sürücüsünün M. Ö. olduğu anlaşıldığından, davada diğer hususların halline geçilmesinin gerekeceği-
Davanın, 6570 Sayılı Yasanın 7/d maddesi uyarınca açılan ihtiyaç nedenine dayalı tahliye davası olduğu, davacının, ihtiyaç iddiasının gerçek, samimi ve zorunlu olduğunu kanıtlaması gerekeceği, olayımızda, davacının bu iddiasını tanık anlatımları ile kanıtlamış olduğu, davalının ise satışın muvazaalı olduğunu ileri sürdüğü, davacının iktisabının muvazaalı olduğu iddiası kişisel hak nedeniyle açılan tahliye davalarında dinlenemeyeceği, mahkemece, davacı boşta olduğuna ve kiralananın yapılacak işe uygun bulunduğuna göre davanın kabulüne karar verilmesinin gerekeceği-