Çekişmeli yargıda duruşma ve taraf teşkili yapılmadan karar verilmemesi yönündeki genel kuralın istisnasının HUMK. m.7’de açıklandığı, burada mahkemenin önüne gelen davada açıkca kendisinin görevli olmadığı anlaşılıyorsa, duruşma yapılmadan görevsizlik kararı verebileceği, somut olayda; böyle bir durum da söz konusu olmadığından, mahkemenin davalı idareye yasaca tanınan 30 günlük cevap süresini beklemesi gerekeceği, eğer tayin edilen duruşma gününden önceki bir tarihte duruşma yapılabilmesi için her iki tarafın birlikte başvurup bir tarih belirlemesi ve hakimin de bunu uygun görmesi gerekeceği, bu koşul oluşmadan yanlardan birinin başvurusu ile diğer yanın Anayasal savunma hakkını kullanmasına imkan vermeden yargılama yapılmasının usule ve yasaya aykırı olacağı-
Düzeltilmesi istenen Hukuk Genel Kurulu kararının verildiği 25.05.2005 tarihinde, 5219 Sayılı Kanun'un karar düzeltme sınırını altı milyar TL. olarak değiştiren hükmü yürürlükte bulunduğuna ve müddeabih bu sınırın altında olduğuna göre, karar düzeltme dilekçesinin miktar itibariyle reddinin gerekeceği-
Yerel Mahkemenin, bozmadan sonraki oturumda, bozmaya uyma veya direnme yönünde bir karar vermeksizin, bozmada sözü edilen ceza davasının sonuçlanıp sonuçlanmadığı hususunun ilgili mahkemeden sorulmasına dair ara kararı oluşturmasının; bozmaya eylemli uyma niteliğinde olacağı, öte yandan, direnme kararında, dosyaya bozmadan sonra sunulmuş olan ve kesinleştiği davacı vekilince bildirilen ceza mahkemesi kararının içeriği irdelendiği ve bu içeriğin gerekçe gösterildiği, bu durumda, ortada, bir direnme kararı değil; eylemli olarak uyulan bozma ilamında beklenmesi gereğine işaret edilen ceza mahkemesi kararı değerlendirilmek suretiyle oluşturulmuş, yeni bir hüküm bulunduğunun kabulü gerekeceği, yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye ait olacağı, Bu nedenle dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekeceği-
Aslolan kısa kararda, hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca "önceki kararda direnilmesine" denilmekle yetinildiği, o itibarla mahkemece, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiğini belirten HUMK.nun 388.maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesinin doğru olmayacağı, direnme kararının bu nedenle bozulması gerekeceği-
Direnme kararının verildiği 21.07.2005 tarihinde, 5219 Sayılı Kanun'un temyiz sınırını bir milyar TL. olarak değiştiren hükmü yürürlükte bulunduğuna ve müddeabih bu sınırın altında olduğuna göre, direnme kararı kesin olup, temyizinin mümkün olmayacağı-
İ. sözleşmelerinin delille kanıtlanabileceği, bu yazılı delilin tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan ve inanç gösterilen kişi adına taşınmazın tapu da tescil edildiği tarihten önce düzenlenmiş belge olması gerekeceği, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa inanç sözleşmesinin tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanmasının olanaklı olacağı-