Davalının, davacıdan satın alıp, üzerinde bulunan binayı yıktıktan sonra iade ettiği arsa üzerini düzelterek masraf yaptığı yönündeki savunmasının, yargılama aşamasında tefrik edilen karşı davanın da konusu olduğu; bu itibarla davalı tarafından yapıldığı ileri sürülen masrafların, davacının uğradığı zarardan mahsup edilemeyeceği-
Özel bir sebep bulunmayan hallerde, yargılama giderlerinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi, taraflar kısmen haklı çıkarsa haklı çıktıkları oranda paylaştırılması gerekeceği-
İşbölümü ilk itirazının kabulü ile gönderme kararı verilmesi üzerine, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 193 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasında yazılı 10 günlük sürenin hesabında, yüze karşı verilen ve usulünce tefhim edilen kararlarda, kararın verildiği günün nazara alınacağı; bir başka ifadeyle, 10 günlük yasal sürenin, gönderme kararının verildiği gün başlayacağında kuşku ve duraksama bulunmadığı, gönderme kararı 26.06.2001 tarihinde taraf vekillerinin yüzüne karşı verilmiş ve usulen tefhim edildiği, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 193/3 ncü maddesinde yazılı on günlük süre, kararın verildiği 26.06.2001 günü başlayıp, 05.07.2001 günü mesai saati bitiminde dolmuş olmasına karşın; davacı vekilinin, 06.07.2001 havale tarihli dilekçe ile, bu süre geçirildikten sonra başvuruda bulunduğu anlaşıldığından, Yerel Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına dair verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun olacağı-
Direnme kararının verildiği 21.07.2005 tarihinde, 5219 Sayılı Kanun'un temyiz sınırını bir milyar TL. olarak değiştiren hükmü yürürlükte bulunduğuna ve müddeabih bu sınırın altında olduğuna göre, direnme kararı kesin olup, temyizinin mümkün olmayacağı-
Davanın açılmasına davalılar sebebiyet verdiğinden ve zarar yargılama sırasında ortadan kalktığından yargılama giderleri ve vekalet ücretinden davalıların sorumlu tutulmalarının gerekeceği-
Mahkemece bozmadan önce dosya arasında bulunmayan bir delili, bozmadan sonra araştırıp, direnme kararına gerekçe yapılmakla, artık ortada bir direnme kararının varlığından söz etmek mümkün olmayıp, Özel Dairenin incelemesinden geçmeyen yeni bir hükmün bulunacağı-
Aslolan kısa kararda, hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca "önceki kararda direnilmesine" denilmekle yetinildiği, o itibarla mahkemece, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiğini belirten HUMK.nun 388.maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesinin doğru olmayacağı, direnme kararının bu nedenle bozulması gerekeceği-