Davanın, kayıt maliklerinin gaipliklerine ve adlarına kayıtlı payların 5737 Sayılı Yasa'nın 17. maddesi hükmü uyarınca vakfı adına iptal ve tescil edilmesi isteği ile açıldığı, ne var ki mahkemece gaiplik istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm oluşturulmadığı, hâl böyle olunca, davacının gaiplik isteği bakımından 6100 Sayılı HMK’nun 294,297/2 (1086 Sayılı HUMK’nun 381 ve 388/son) maddeleri gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesinin doğru olmadığı-
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespitinin büyük önem taşıdığı, gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimsenin diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malikin bulunduğu, bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlet'e ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerektiği, nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re'sen) nazara alınacağı” ilkelerinin 08.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edildiği, bilimsel görüşlerin de aynı doğrultuda geliştiği, somut olaya gelince, dinlenen tanık beyanlarından ve dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelerden, davalının çekişme konusu taşınmazdaki payı edinmesi sırasında kötüniyetli olduğu hususunun davacılar tarafından kanıtlanamadığı- Çekişme konusu taşınmazda mirasbırakan tarafından pay temlik edildiği halde, pay oranı ve tapu maliki belirtilmeden, davacılarla irtibat kurulmadan hüküm kurulmuş olmasının isabetli olmadığı-
Mahkemece bozma sonrası tesis edilen hükümde, çalışma süresi bakımından üsse giriş çıkış kayıtlarına itibar edildiği açıklanmış olmasına karşın, davacının hangi açık tarih aralığında çalıştığının esas alındığı kararda yazılmadığı; aylık ücretin ne miktarda kabul edildiğinin de belirtilmediği; toplam alacak miktarı bakımından da bir hesaplama yapılmaksızın dava dilekçesindeki talep miktarıyla bağlı kalınarak karar verildiğinin ifade edildiği, bu şekilde tesis edilen gerekçenin, Anayasa’nın 141. maddesine ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesine uygun olmadığı-
Mahkemece, borçluların talepleri doğrultusunda kabul edilen ve reddedilen miktarlar açıkça belirtilerek sıra numarası altında yazılması gerekirken, yazılı şekilde bilirkişi raporuna atıf yapılarak hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Haksız işgal iddiasına dayalı ecrimisil istemi-
Kısa kararda hafta tatili alacağı ile ilgili herhangi bir hüküm bulunmadığı halde, gerekçeli kararın hüküm fıkrasında miktar belirtilerek hafta tatili ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verildiği görüldüğünden hükmün bozulması gerektiği-
Bozmadan sonra ıslahın olanaklı olmadığı- Mahkemenin bozmadan sonra verdiği kararın hüküm fıkrasında yer alan ve bozmaya konu yapılmayan kısım yönüyle de ilk hükümdeki gibi karar tesis etmesi gerektiği-
Hükümde esas alınan bilirkişi raporunda, ........... Bank A.Ş'nin Merkez Bankasına bildirdiği faiz oranları fiilen uygulanan değil, uygulanması muhtemel olan en yüksek mevduat faiz oranlarını göstermekte olduğundan, buna göre hesap yapılması yerinde olmayıp; mahkemece, tarafların bildirdiği tüm bankalardan hakkın doğum tarihinden itibaren birer yıllık devreler halinde, fiilen uyguladıkları mevduat faiz oranları getirtilerek en yüksek mevduat faiz oranı tespit edilip, gerektiğinde yeni bir bilirkişiden rapor alınarak sonuca gidilmesi gerekeceği- İlamların infaz edilecek kısmının hüküm bölümü olduğu-
Dava konusu edilen bir kısım parsellerin davalıların murisi tarafından üçüncü kişiye satıldığı, ne var ki mahkemece, dava edilmesine karşın bu parseller yönünden 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesine aykırı olarak olumlu ya da olumsuz hüküm kurulmamasının yerinde olmadığı- Dava dışı taşınmazın HMK.'nın 26. maddesine aykırı olacak şekilde tazminat hesaplamasına dahil edilmesinin yerinde olmadığı-
Mahkemenin gerekçeli kararında davacının asgari ücretle çalıştığının tespit edildiği ve hesaplamalarda asgari ücretin esas alınacağı belirtilmiş ise de; hüküm sonucunda, bilirkişi ek raporu esas alınarak, bilirkişi raporunca belirlenen aylık ücret miktar kabul edilip yapılan hesaplamalara göre dava konusu işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasının açık bir çelişki oluşturduğu-