Davalı, icra takibinde hem icra dairesinin yetkisine hem de borca itiraz etmiştir. İtirazın iptali davalarında hem icra dairesinin hem de mahkemenin yetkisine itiraz edilmesi durumunda İİK.’ nun 50. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerekir. Bu husus dava şartıdır. Mahkemece anılan hususlar gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesinin bozma nedeni sayılacağı-
Mahkemece “taraflar arasında daha önce görülüp sonuçlandırılan ilamda da davanın dayanağı olan faturanın inceleme konusu yapıldığı, bu faturanın davalının ticari defterinde kayıtlı olmadığının anlaşıldığı, davacının bu fiyat farkı faturasına dayanarak sonra kesilen düşük birimli faturaların belirlenen önceki birim fiyatlarının kabul edilmiş olması nedeniyle bütün iş için uygulanamayacağı, taraflar arasındaki ticari ilişkide davacı firmanın bu fiyat farkına ilişkin olarak düzenlenen fatura nedeniyle bir alacak talep edemeyeceğinin belirlendiği, aynı olaya ilişkin olarak açılan davada kesinleşen hüküm uyarınca davacının düzenlenen bu fiyat farkı faturası nedeniyle talep edebileceği herhangi bir alacağının bulunmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
İpotek akit tablosunun “Şartlar” başlıklı bölümünün 1. nolu maddesinde “davalının aynı zamanda borçlu lehine 500.000 T.L. limit ile kefalet ettiği ve ipoteğin kefaletinde teminatını kapsadığı” anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca borçtan şahsen sorumlu olan kişiler için MK.’ nun 887. maddesinde öngörülen ihtara gerek bulunmayacağı-
Davalı borçlu, icra takibine hem borç, hem de icra dairesinin yetkisi yönünden itiraz etmiştir. İİK.’ nun 50. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itiraz incelenip, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, itirazın iptali davasının koşullarından olan bu yön üzerinde durulmadan işin esasına girilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bozulmasını gerektireceği-
İtirazın iptali davasında yetkili icra müdürlüğünde yapılmış bir takip bulunmadığından, davanın ön şart yokluğundan reddi halinde, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT. gereğince davalı yararına vekâlet ücreti takdiri gerekeceği-
Aleyhine girişilen icra takibine “alacaklı ile hiçbir şekilde alacak, borç ilişkisi olmadığı” şeklinde itirazda bulunan davalı, davaya karşı cevap vermemek ve yargıya katılmamak suretiyle iddiayı inkâr etmiştir. Bu durumda ispat külfeti kendisinde olan davacının, davalıya mal satıp, teslim ettiğini yazılı delille kanıtlaması gerekir. Mahkemece ispat külfetinin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı gerekçeyle hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
TTK. hükümlerine göre zamanaşımına uğramış bir bonoda yazılı olan alacağın, temel ilişkiye dayalı olarak genel hükümlere göre istenebileceği; bu davada borç sebebinin kanıtlanması için tanık dinletilebileceği-
Taraflar tacir olup 4822 sayılı Yasayla değişik 4077 sayılı Yasanın 3/e maddesinde tanımlanan “tüketici” kapsamına girmediğinden olayda genel mahkemelerin görevli olduğu düşünülmeden, davaya tüketici mahkemesi sıfatı ile bakılıp sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırı olduğundan, bu durumun verilen hükmün bozulmasına neden olacağı-
Mahkemece; “davalının, keşideci olduğu çekin bedelini bankaya ya da çekin yetkili hamiline ödemek zorunda olduğu, ilk cirantaya yaptığı ödemenin davalıyı borçtan kurtaramayacağı ve iyi niyetli yetkili hamile karşı ileri süremeyeceği” belirtilerek “davanın kabulüne”, itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın %40’ından az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibinde asıl borçlu ile ipotek veren üçüncü kişinin mecburi takip arkadaşlıkları bulunduğundan, icra takibinin her ikisine karşı yöneltilmesi zorunludur. Somut olayda davacı alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde asıl borçlu gösterilmediğinden yukarıda açıklanan kural gereğince takip şartı oluşmadığından davanın reddi gerekeceği-