TBK m. 603 gereğince; kefalet sözleşmesine ilişkin şekil kurallarının, gerçek kişilerce teminat amacıyla yapılan borca katılma sözleşmeleri bakımından da uygulanması gerektiği- Davaya konu sözleşmenin TBK m. 583/1'de belirtilen geçerlilik koşullarını içermediğinden geçersiz olduğu, yani, takibe ve davaya dayanak sözleşmede sorumluluk miktarının, kefalet tarihinin, müteselsil kefillik ibaresinin davalının el yazısı ile yazılmadığı ve eş rızasının bulunmadığı, bu haliyle davalı bakımından geçerlilik şartlarını sağlamayan sözleşmeye dayanılarak davalıya başvurulma imkanının bulunmadığı-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı görülen uyuşmazlıkta mahkemenin direnme olarak adlandırdığı kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; ilk kararda tartışılıp değerlendirilmemiş yeni bir gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu anlaşıldığından, yeni hükmün temyiz incelenmesini yapma görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye ait olduğu-
İtirazın iptali istemine ilişkin davada temyiz konusu edilen alacak miktarı 145.268,24 TL tutarından ibaret olup Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararını verdiği tarih itibarıyla kesinlik sınırı olan 238.730 TL’nin altında kaldığı-
Davalıya avans gönderen davacının, avansın karşılığı mal teslim edilmediği için avans olarak ödenen paranın iadesi için icra takibi başlattığı, davacının takip talebinde bulunmakla ve paranın iadesini talep etmekle TBK m.125/3 uyarınca sözleşmeden dönmüş olduğu- Davalının da internet üzerinden davacı hesabına "...önlük için verilen paranın iadesi" açıklaması ile EFT yapmak suretiyle sözleşmeden dönme iradesini ortaya koymuş olduğu- Sözleşmenin fesih ya da dönme suretiyle sona ermesi halinde geriye etkili sonuç doğuracağı yani, sözleşme hiç yapılmamış gibi başa dönüleceğinden, taraflar sözleşme ile üstlendikleri borçlarını ifa etme yükümlülüğünden kurtulacakları gibi, daha önce ifa ettikleri edimleri, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyebileceği- Taraflar, esasen sözleşmeden dönmüş olduklarından bu duruma göre bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerektiği- Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmadığı ve borcun ifa edileceği tarihin belli olmadığı, davacının davalıyı temerrüde düşürmediği, bu nedenle de sözleşmenin hala ayakta olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
İdari para cezası niteliğindeki alacağın 6183 s. K. hükümlerine göre tahsili gerektiği, bu husus dikkate almaksızın genel hükümlere göre takip başlatan İdare tarafından özel hukuk tüzel kişilerine karşı açılan itirazın iptali davasının idari yargıda görülmesinin mümkün olmadığı ve mahkemece; icra takibi ile bağlantılı olan itirazın iptali davasında, "davalılar aleyhine usul ve yasaya uygun şekilde yapılmış bir icra takibi bulunmadığı" gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın "yargı yolu" nedeniyle reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- "İtirazın iptali davasının ön şartı olan geçerli bir takibin bulunup bulunmadığını hususunun incelenebilmesi için öncelikle yargı yolu, görev ve daha sonra özel dava şartının sırasıyla incelemesi gerektiği, bu kapsamda öncelikle yargı yolu bakımından inceleme yapılarak verilen dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine ilişkin kararın yerinde olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Takip talebinde yabancı para alacağının harca esas değer olarak TL karşılığı gösterilmesinin takip talebinde bulunması gerekli zorunlu bir unsur olduğu, kamu düzeni ile ilgili bu hususun takibin her safhasında re'sen göz önünde tutulması gerektiği- İtirazın iptali davasının görülebilmesi için geçerli bir takibin varlığı şart olduğundan, takip talebinde yabancı para alacağının TL karşılığının gösterilmediği bir durumda usulüne uygun açılmış geçerli bir takip olmadığından, itirazın iptali davasının da usulden reddine karar verilmesi gerektiği- (Bölge Adliye Mahkemesi Kararları Arasındaki Uyuşmazlığın Giderilmesi İstemi)-
Mirasçı borçluların "bononun, satış sözleşmesinin teminatı olarak verildiğine" ilişkin "borca itirazının", "imza itirazıyla" çelişme halinde olduğundan, borçluların "imzayı inkar etmedikleri" sonucuna varılması gerektiği- "Bononun teminat bonosu olduğu ve takip konusu yapılamayacağı" itirazının, "borca itiraz" niteliğinde olduğu ve bu iddianın kanıtlanamamış olduğu- Borçluların bu konudaki istinaf istemlerinin de Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiş olduğu ve çelişme konusu olmaktan çıktığı- "Takibe konu senedin bono niteliğinde olduğu" icra mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince de kabul edildiğine göre, İİK m. 170/a'nın somut olayda uygulanamayacağı- "Takibin muvakkaten durdurulduğu", "borçlunun borca itirazının reddedildiği" ve "alacaklının talebi" de bulunduğu gözetildiğinde, İİK. m. 169/a-6 gereğince alacaklı lehine tazminata hükmedilmesi gerektiği- "Yasal koşullar oluşmadığından borçlu-mirasçılar aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmemesi gerektiği" şeklindeki karşı oyun (ve Samsun BAM 4. HD. kararının) isabetli bulunmadığı-
Davanın Aile Sağlığı Merkezinde aile hekimi olarak görev yapan davalıya, eksik çalışılan bir güne ilişkin yapılan yersiz maaş ve gider ödemesinin iadesi amacıyla yürütülen icra takibine yapılan itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemiyle açıldığı - İdari işlemin iptali veya tam yargı davası niteliğinde olmayan, gerçek şahsa karşı açılan ve idareye husumet yöneltilmesini gerektirecek nitelikte olmayan, davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu-
HMK'nın 20. maddesinin, İİK'nın 50. maddesinin göndermesi ile genel haciz yolu ile ilamsız takiplerde de uygulanabileceği- Bölge Adliye Mahkemesince, "HMK m. 20nin kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takiplerinde uygulanabileceği, şikayete konu genel haciz yolu ile ilamsız takip yönünden uygulama yeri bulunmadığı" gerekçesiyle "şikayetin reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
İtirazın iptali davasının icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğu, yargılama devam ederken de, dava şartlarının varlığını koruması gerektiği - Dava açılırken var olan bir dava şartının, daha sonradan ortadan kalkması durumunda, bu husus istinaf mahkemesince de re’sen değerlendirileceği - Somut olayda, dava konusu icra takibinin borçluların şikayeti üzerine karar tarihinden sonra iptaline karar verildiğinden dolayı, artık ortada geçerli bir icra takibi olmadığından dolayı dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin gerektiği-