Davalı-borçlu vekili gerek icra dosyasına sunduğu itiraz dilekçesinde, gerekse de itirazın iptali davasına karşı verdiği cevap dilekçesinde; taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığı yönünde bir savunmada bulunmamıştır. Dava, cari hesap alacağından kaynaklanan bir miktar para alacağına ilişkin olup, mahkemece davacı alacaklının muamele merkezinin bulunduğu yerde takip ve davanın açılabileceği gözetilmeden, “yetkisiz icra dairesinde takip yapılmıştır” gerekçesi ile “davanın reddine” karar verilmesinin bozmayı gerektireceği-
İcra dairesinin yetkisiz olması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verildiğinden, AAÜT’ nin 7/2 maddesi uyarınca maktu vekâlet ücretine karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemenin yetkisine davalının itirazı üzerine gerekçeli kararında açıkça sadece mahkemenin yetkili olduğuna karar verilmiştir. Oysa davalı borçlu, aleyhindeki icra takibinde hem borca, hem de icra dairesinin yetkisine itiraz etmiştir. Bu durumda İİK’ nun 50/I. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itiraz incelenerek, uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, bu yön üzerinde durulmadan ve incelenmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Gecikme zammı “faiz” niteliğindedir. O halde asıl alacak ve gecikme zammı alacağı ayrımı yapılarak, “asıl alacak üzerinden takip tarihinden itibaren temerrüt faizi uygulanması suretiyle itirazın iptaline ve takibin devamına” şeklinde karar verilmeyerek, faize faiz uygulanması sonucunu doğuracak şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Tebligat Yasası'nın 20,21 ve özellikle tüzüğün 28. maddesi uyarınca muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz iseler tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek, beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak imzalaması gerekeceği, gösterilen şeklin geçerlilik koşulu olduğu-
HUMK. nun 163. maddesi hükmü gereğince, kesin süreden söz edilebilmesi için ara kararda taraflarca yapılması gereken işler ayrıntılı bir şekilde belirlendikten sonra, ara kararın yerine getirilmemesi durumunda ne gibi işlem yapılacağının da usulünce taraflara duyurulması gerekir. Mahkemenin keşif yapılmasına ilişkin ara kararı incelendiğinde, HUMK 163. madde hükmüne uygun olmadığı sonucuna varılmaktadır. Çünkü sözü edilen kararda keşif için gerekli keşif ücreti gösterilmediği gibi, mahkeme heyetinin ücreti tutarı ve tebligat masrafı da açıklanmamıştır. O halde, davacının mükellefiyet ve sorumluluklarının sınırını açıkça göstermeyen bir ara kararına dayanarak dava reddedilemez. Hâkim, davayı en az giderle ve en kısa zamanda çözmek zorundadır. Bu emredici hukuk kuralı gözetilerek mahkemece keşif yapılmalı; bilirkişi incelemesi yaptırılmalıdır. Açıklanan sebeplerle mahkemece verilen kesin süre içerisinde keşif giderinin karşılanmamış olması sebebi ile davanın reddine karar verilmiş olması
Yaşlılık aylığı iptal edilen tarım sigortalısı davacı, açtığı dava sonunda işlemin iptal edilmesi üzerine, “ödenmeyen yaşlılık aylıkları ile faizlerinin ödetilmesi amacıyla başlattığı icra takibine davalının itiraz ettiğini” belirterek itirazın iptali davası açmıştır. Sosyal güvenlik Kurumu’nun uygulayacağı yasa 5510 sayılı yasa olup, anılan yasanın 101. maddesi gereğince bu yasanın uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların iş mahkemesinde görülmesi gerekeceği-
Davalı vekili tarafından, asıl davada istenen tutar düşülerek, karşı dava açılmış olması, asıl davanın davalı yanca kabul edilmiş anlamına gelmeyeceği-
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ve mahkeme gerekçesinde temerrüt faiz oranı %126 olarak yazılmasına rağmen, mahkemece dayanağı gösterilmeden hüküm fıkrasında temerrüt faiz oranının %31,72 olarak gösterilmesi doğru olmadığı gibi, çelişki de yaratacağından, kararın bu yönüyle bozulması gerekeceği-
Davacı tarafından sunulan akaryakıt teslim fişlerinde satılan akaryakıtın teslim edildiği firma olarak davalının gösterildiği yazılıp, telsim alan şahsın ve araç plakasının yazıldığı görülmekle, her ne kadar davalı akaryakıtı kendileri değil acentelerinin aldığını ileri sürmüşse de, TTK.nun 119. maddesi gereğince “..acente müvekkili aleyhine dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatta dava açılabileceğinden’’, üzerinde davalı şirket logosu bulunan araçların anılan firmaya olan bağlantısına güvenilerek akaryakıt verildiği iddiasının bulunması, delil olarak sunulan satış fişinde firma olarak davalının gösterilmesi ve anılan yasa maddesi gereği gözetildiğinde davalı şirkete husumet yöneltilmesinde isabetsizlik bulunmadığı-