Mahkemece “toplanan delilere göre her ne kadar takibe dayanak sözleşme altındaki imzanın davalıya ait almadığı, yapılan imza incelemesi ile belirlenmiş ise de, sözleşmenin taraflar arasında uygulandığı ve hizmet bedelinin GSM şirketince davalıya ödendiğinden taraflar arasındaki ticari ilişki kanıtlanmış olmakla, BK. nun 73. maddesi gereğince yetki itirazının reddi gerektiği, GSM şirketinden alınan cevapta dayanak sözleşme konusu servislere yönelik hizmet nedeni ile davalı şirkete ödeme yapıldığı, dolayısı ile sözleşmenin taraflar arasında uygulandığı ve incelenen davacı kayıtlarına göre davacı payının ödenmediği, ayrıca ödeme yapıldığı yönünde davalı savunması bulunmadığı, alacağın likit olduğu, sözleşme altındaki imzanın davalı şirket yetkililerine aidiyeti kanıtlanamadığından sözleşmenin faiz maddesi uygulanamayacağı ve usulüne uygun temerrüt ihtarı yapılmadığından davacının işlemiş faiz talebinin yerinde olmadığı” gerekçeleri ile “davanın kabulüne” karar vermiş olmasında yasaya aykı
Mahkemece toplanan delillere göre, “intifa hakkına konu taşınmazın icra yolu ile satıldığı ve davacının üzerinde tasarrufunun sona erdiği, davacının intifa hakkını tesis tarihinden taşınmazın satış tarihi arasında kalan dönem için intifa hakkı talep edebileceği” yönündeki kabulünde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Delil listesinde "her türlü yasal delil" demek suretiyle yemin deliline de dayandığına göre, mahkemece bu konuda davalı tarafa davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatıldıktan sonra ona göre karar verilmesi gerektiği-
İİK.’nun 194. maddesi gereğince “acele haller” müstesna olmak üzere müflisin davalı ve davacı olduğu hukuk davalarının duracağı ve bunlara ikinci alacaklılar toplantısından 10 gün sonra devam olunabileceği-
BK.’ nun 487. maddesine göre, “Otelciler, hancılar nazil olan yolcuların getirdikleri eşyanın duçar olduğu telef ve hasar ve sirkatten ve zararın bizzat yolcuya veya onu ziyarete gelen veya refakatinde bulunan kimseye isnadı kabil olduğunu veya mücbir sebeplerden neş’et ettiğini veya tevdi olunan şeyin mahiyetinden mütevellit bulunduğunu ispat etmedikçe mesuldür. Şu kadar ki, otelci veya hancı veya müstahdemlerine isnadı kabil bir kusur ispat olunmadıkça bu mesuliyet her bir yolcu için yüz lirayı tecavüz edemez.’’ Bu maddeye göre, hırsızlık olaylarında otelci, ancak kanunda öngörülen kurtuluş kanıtlarının varlığını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilirse de, bu şekilde otelciye yüklenen sorumluluk belli bir miktarla sınırlıdır. Bu miktarı aşan zararlardan dolayı otelcinin sorumlu tutulabilmesi için, anılan maddenin ikinci cümlesinde belirtildiği üzere otelcinin veya çalışanlarının kusurlu olması gerekir. Mahkemece, çalınan bilgisayarın değeri de gözetilerek, somut olay bakımından otelcinin veya çalışanlarının kusurlu olup olmadıkları araştırılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
İİK.’ nun 67/3. maddesi uyarınca itiraz eden mirasçı olup, aleyhine tazminata hükmolunmasının kötü niyetin sübutuna bağlı olduğu ve somut olayda kötü niyetin kanıtlanamadığı gözetilerek, “tazminat talebinin reddine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Takipten sonrası için faize faiz yürütülmesine olanak sağlayacak biçimde hüküm kurulması BK.’ nun 104/son maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Mahkemece bu yönün gözetilmemesinin, hükmün bozulmasına neden olacağı-
HUMK. nun 388 maddesi gereği hükmün infazda tereddüt yaratmayacak bir biçimde açık şekilde kurulması gerekir. Yerel mahkeme hükmünde asıl alacak ve faizden oluşan toplam miktara hükmedilmiş ise de, hüküm fıkrasında hükmedilen miktarın ne kadarının asıl alacak ne kadarının faiz olduğu açıklanmamıştır. Hükmün devamında ise; “asıl alacağa takipten itibaren faiz yürütülmesi” biçiminde hüküm kurulmuştur. Takipteki asıl alacak miktarı ile yerel mahkemenin gerekçesinde ve hükme dayanak yapılan bilirkişi raporundaki asıl alacak miktarı farklı olduğundan, hükümde bu yönlerin açıkça gösterilmesi gerekip, mahkemece bu yönler gözetilmeden hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-
Davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan icra takibinde borçlu davalıya ödeme emri tebliğ edilmiş olup, İİK.’nun 62. maddesinde öngörülen yedi günlük yasal süre dolmasına rağmen, bu süre geçirildikten sonra davalı borçlu mal beyanı dilekçesi başlığı altında, ‘’... gerçek borçlu ben değilim...’’ şeklinde itiraz edildiğinden takip kesinleşmiştir. Hal böyle olunca kesinleşen takibe karşı alacaklının itirazın iptali davası açmasında hukuki yararı olmadığı gözetilerek, “davanın reddine” karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı ve yanlış gerekçe ile davanın reddi kararı verilmişse de; sonucu itibarıyla doğru olan kararın gerekçesinin, “davalı yönünden kesinleşen takibe karşı alacaklının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı” şeklinde düzeltilerek, hükmün HUMK.’ nun 438/son maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekeceği-
Davanın temelini oluşturan icra takibine konu olan borcun icra takibinden önce ödenmiş olduğu mahkemece de kabul edildiğine göre, ödenmiş olan borçla ilgili olarak takibe girişilmesinde kötü niyetin varlığının kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece İİK.’ nun 67/2. maddesi gereğince davalı yararına kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken, bu yöndeki talebin reddinin hükmün bozulmasına neden olacağı-