Mahkemece İİK. nun 40/2 maddesi gereğince davacının fazla ödeme yaptığı icra dairesinden icranın eski hale iadesini talep hakkı olduğundan, “dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı” gerekçesi ile davayı reddetmesinde yasaya aykırı yön bulunmadığı-
Dava, araç kiralanmasından kaynaklanan alacağın tahsili için girişilen takibe vaki itirazın iptali isteminden kaynaklanmakta olup, davacının hangi dönem için takip yaptığı ve takip öncesi ödenen miktarın talepte düşülüp düşülmediğinin belli olmaması karşısında, mahkemenin bu hususları alacaklıya açıklattırarak karar oluşturması gerekirken, bu hususlar araştırılmaksızın “davanın kabulüne” karar vermesi bozma gerektireceği-
Karara dayanak yapılan bilirkişi raporuna yönelik davacı itirazları dikkate alınıp, yeni bir bilirkişi veya bilirkişi kurulundan rapor alınmadan oluşturulan kararın bozulması gerekeceği-
Kötü niyet tazminatına hükmedebilmek için icra takibinde haksız olmanın yeterli olmayıp, ayrıca kötüniyetli takip yapıldığının da kanıtlanması gerekeceği-
Çek asıllarının bankaya bırakılarak kısmi ödemenin talep edilmesi halinde, bankanın ödeme yükümlülüğü bulunduğu-
Davacının alacağı likit ve davalı itirazında haksız çıktığına göre, haksız çıkılan miktar üzerinden, davalının inkâr tazminatına mahkûm edilmesi gerekeceği-
Taraflar arasında uyuşmazlık su tüketim borcu nedeni ile davacı idare tarafından girişilen takibe, davalının itirazının iptaline ilişkin olup, abonenin dava dışı kişi, suyu fiili olarak kullananın ise, davalının ortağı olduğu dava dışı şirket olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalı, adı geçen dava dışı şirketin ortağı ise de, bu şirketin ayrı bir tüzel kişiliği olup, bu tüzel kişiliğin su tüketiminden sorumlu olması gerekirken, mahkemece aksi düşüncelerle davalının ortak olması nedeni ile su borcundan sorumluluğuna karar verilmesinin bozmayı gerektireceği-
HUMK. nun 388 maddesi gereği hükmün infazda tereddüt yaratmayacak bir biçimde açık şekilde kurulması gerekir. Yerel mahkeme hükmünde asıl alacak ve faizden oluşan toplam miktara hükmedilmiş ise de, hüküm fıkrasında hükmedilen miktarın ne kadarının asıl alacak ne kadarının faiz olduğu açıklanmamıştır. Hükmün devamında ise; “asıl alacağa takipten itibaren faiz yürütülmesi” biçiminde hüküm kurulmuştur. Takipteki asıl alacak miktarı ile yerel mahkemenin gerekçesinde ve hükme dayanak yapılan bilirkişi raporundaki asıl alacak miktarı farklı olduğundan, hükümde bu yönlerin açıkça gösterilmesi gerekip, mahkemece bu yönler gözetilmeden hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-
Bir ilama dayanarak, takip borçlusundan tahsil edilen paranın takip alacaklısına ödenmesinden sonra, takip dayanağı ilamın bozulması ve takip konusu alacağın haksızlığının daha sonra tesis edilen ve kesinleşen bir hükümle ortaya konması halinde, ayrıca hükme hacet kalmaksızın takip alacaklısından icra dairesi tarafından ve gerektiğinde cebri icra yoluyla geri alınıp takip borçlusuna iade edilmesi yasada öngörüldüğünden, davacının “haksız olarak ödediğini” ileri sürdüğü alacağının iadesi için, yukarda açıklanan yasa hükmüne göre işlem yapılmasını isteyeceği yerde, “ayrı bir takip ve davaya konu etmekte hukuki yararı bulunmadığı” gerekçesi ile davanın reddi gerekeceği-