Davalılar “takip konusu kredi sözleşmesindeki imzanın kendilerine ait olmadığını” iddia etmişlerdir. Bu durumda sahtelik iddiasının HUMK. nun 317. maddesi yollaması ile 308. ve 309. madde (şimdi; HMK.’nun 209 vd.) hükümlerine göre tetkik edilmesi gerektiği düşünülerek, bilirkişi incelemesi yaptırılarak, kredi sözleşmesindeki imzaların davalılara ait olup olmadığı konusunda rapor alınıp bir karar verilmesi gerekirken, savcılıkça hazırlık soruşturması sırasında alınan ve davacı tarafça itiraz edilen bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının bozmayı gerektireceği-
İİK. nun 67/2. maddesine göre itirazın iptali davasının alacaklı aleyhine sonuçlanması halinde, borçlu lehine tazminata hükmedilmesi için davacının icra takibinde haksız ve kötü niyetli olması gerekir. Somut olayda davacının kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından, davacı aleyhine tazminata hükmolunmasının doğru olmayacağı-
Davalı bankanın karşılıksız çıkan çeklere karşılık güvence bedellerini ödemesi için, çek aslının onaylı fotokopisi verilmek üzere çek aslının davalı bankaya ibrazı gerekmesine, davacı talebinin kanunda belirtilen bu usule uymadığından doğrudan icra takibi yapılmasının yerinde olmadığı gözetilmeden mahkemece “davanın kabulüne” karar verilmesinin bozmayı gerektireceği-
Davalı borçlunun takip tarihinden önce temerrüde düşürüldüğüne dair dosyada arasında bir delile rastlanmadığı halde, davacı lehine işlemiş faize hükmedilmesi doğru değil ise de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hükmün HUMK. nun 438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekeceği-
Mahkemece davalı yanın ödeme savunmasının delili olarak münhasıran davacı defterine dayanmış olup, davacı tarafın ise defterini sunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, ödeme savunmasında bulunan davalı tarafın mahkemenin kabulünün aksine, münhasıran davacı defterine dayanmamış bulunması ve davacıya yemin teklifi üzerine davacı şirket yetkilisinin yemini eda etmesi karşısında, mahkemece yapılan bu yemin gözetilerek bir karar vermesi gerekirken, mahkemece “yeminin icapsız olduğu”ndan bahisle yemine değer verilmeden hüküm oluşturulmasının bozmayı gerektireceği-
Davacı taraf, delilleri arasında fatura ve irsaliye bildirmiş ve sunmuştur. Dosyaya delil olarak sunulan sevk irsaliyesi altındaki imzanın davalı şirket yetkilisi ya da çalışanına ait olup olmadığı sorulmamış ve bu konuda araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Her ne kadar davalı vekili savunmasında “anılan irsaliyenin usulüne uygun düzenlenmediğini” belirtmiş ise de, irsaliye altındaki imza konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu durumda mahkemece davacının delil olarak dayandığı sevk irsaliyesi üzerinde durulup, irsaliye altındaki imzanın davalı şirket yetkilisi ya da çalışanına ait olup olmadığı konusunda isticvap yoluna başvurularak, gerektiğinde imza incelemesi de yaptırılmak suretiyle, deliller hep birlikte değerlendirilip, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
İcra takibinden sonra ve henüz itirazın iptali davası açılmadan önce davalının iade faturası düzenleyerek… bedelli malı davacıya iade etmiş olduğu tarafların kabulündedir. O halde, bu kısım yönünden uyuşmazlık, dava öncesi sona ermiş olduğundan, iade faturasına konu edilen miktar bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacağı-
Davalı borçlu adına çıkartılan ödeme emrinin tebliğine ilişkin belgenin bulunmadığı saptanmış ve yapılan araştırmada da tebliğ tarihi tespit edilememiş ise de, davalı-borçlu gerek icra takibine vaki itirazında, gerekse de davaya karşı savunmasında “takipten haberdar olduğunu ve süresinde itirazda bulunduğunu” ileri sürmüştür. Bu itibarla, davalı borçlu, tebliğe muttali olduğundan beyan ettiği tarih itibarı ile itirazın süresinde olduğunun kabulü gerekir. Borca itiraz tarihi dikkate alındığında, itirazın iptali davasının da süresinde açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece işin esası hakkında inceleme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
BK. nun 101. maddesi uyarınca taraflar arasında müttefikan bir ödeme günü kararlaştırılmadıkça, muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile mütemerrit olacağı- Taraflar arasındaki alım satım sözleşmesinde ödeme koşulları ve zamanı düzenlenmiş ve “faturanın kesilmesini takiben 90 gün içinde ödeme yapılacağı” öngörülmüşse de, faturanın tarihi önceden belli olmadığından, anılan sözleşme hükmünün, BK. nun 101 maddesi anlamında “ödeme gününü kesin olarak belirleyen bir düzenleme” niteliğinde kabul edilemeyeceği-
Noterde düzenlenen -araç satışına ilişkin- resmi satış senedinin aksinin, aynı kuvvette -yine noterde düzenlenmiş- bir delille (satış senedi ile) kanıtlanması gerekeceği-