Davacı işçinin kadroya alınmadan önce geçici/mevsimlik işçilikte geçen hizmet süresi dikkate alınarak derece ve kademesinin tespiti ile, buna bağlı olarak ücret, akdî ikramiye, ilâve tediye ve yıpranma primi fark alacaklarının tahsili istemini içeren eldeki dava, belirsiz alacak davası olarak açılabilir mi? Davacının talep ettiği fark işçilik alacaklarının hesaplanabilmesi için, kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı bordrolara ihtiyaç duyulmakta olup fark ücret, akdi ikramiye, ilave tediye ve yıpranma primi alacaklarının belirlenebilmesinin muhasebe işlemini gerektirdiği- Davacının alacağı gerçek ücrete toplu iş sözleşmesi ile belirlenen zam oranları uygulanarak bulunacak miktardan işverence düzenlenen bordrolardaki ücret mahsup edilerek fark alacağın bulunacağı, bunun için de, iş yerinde kayıt tutma dolayısı ile belgeleme yükümlüsü olan işverenin sunacağı bordrolara ve kayıtlara ihtiyaç duyulduğu- Dört yıla yakın bir süreye ilişkin toplu iş sözleşmesi artışlarından kaynaklanan alacaklarını belirlemesi, davacı işçinin eğitim ve sosyal durumu dikkate alındığında kendisinden beklenemeyeceği gibi, söz konusu alacakların belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelerin verilmesi ve tahkikata ihtiyaç duyulduğundan, mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi ve davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olduğu-
İşçilik alacaklarının çok değişik tür ve nitelikte uyuşmazlık olarak mahkemeler önüne gelebileceği, aynı tür ve nitelikteki işçilik alacaklarında dahi her defasında alacağın belirli veya belirsiz olmasından söz edilmesinin mümkün olmayacağı, her bir somut olayın özelliğine göre mahkemelerin alacağın belirli mi yoksa belirsiz alacak mı olduğunu tespit etmeleri gerektiği, alacağın türü itibariyle bir alacağın belirli veya belirsiz alacak olduğundan söz edilemeyeceği, bu hususta yapılacak içtihadı birleştirmenin, içtihadı birleştirme kararlarının soyut, genel ve her defasında geçerli normatif yapısıyla bağdaşmayacağından içtihadı birleştirmeye gerek bulunmadığı-
Mahkemece düzenlenen 15.06.2016 tarihli tensip tutanağında; alacaklının davacı, borçlunun davalı olarak gösterildiği ve dava türünün itirazın kaldırılması olarak belirtilerek dava dilekçesinin kabulüne karar verildiğinin görüldüğü, UYAP ortamına kaydedilen 07.04.2016 tarihli sayman mutemedi alındısına göre, alacaklı şirket tarafından harç yatırılmak suretiyle dava açıldığı ve aynı tarihli tevzi formu ile dava türünün itirazın kaldırılması olarak belirlendiği görüldüğünden, mahkemece, karar başlığında davacı olarak borçlunun, davalı olarak alacaklının gösterilmesi ve talebin şikayet olarak nitelendirilmesinin doğru olmadığı, o halde, mahkemece, HMK'nun 119. maddesinde belirtilen unsurları taşıyan dava dilekçesi eksikliğinin giderilerek, davacı ve davalının netleştirilmesi için davacı tarafa süre verilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu husus yerine getirilmeden 15.06.2016 tarihli tensip tutanağı ile dava dilekçesinin kabulüne karar verilmesi ve talebin tensip zaptına aykırı şekilde şikayet olarak nitelendirilerek sonuca gidilmesinin isabetsiz olduğu-
Talep sonucu anlaşılabilir şekilde ortaya koymamış olan davacıya taleplerinin açıklattırılması gerektiği-
Davacı, dava dilekçesinde nüfus kaydından başka herhangi bir delile dayanmadığından, dayanılmayan delilin bildirilmesi için ön inceleme aşamasında verilen sürenin de sonuç doğurmayacağı ve davacının süresinde bildirmediği tanıklarının beyanlarının dikkate alınamayacağı-
Mahkemece verilen kesin süreye rağmen davacılar vekili tarafından süresi içinde davalının adresinin bildirilmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği-
Davacı tarafından, HMK.'nun 119. maddesinin 2. fıkrasında tamamlama imkanı verilmeyen "dava konusunun değeri" hususunda, dava dilekçesinde bir açıklama yapılmadığından; dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacıya eksikliğin giderilmesi için ihtaratlı kesin süre vermeden salt dava dilekçesi tebliğ edilen davalıların beyanları ile hüküm kurulamayacağı-
Gerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 115. gerekse 119. maddelerinde, verilen kesin sürenin bir haftalık olacağı da açıkça gösterildiğinden, bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılacağı-