Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmaya karar verilmesi talep edilen davada, somutlaştırma yüküne uygun olarak davalının sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu olduğunun iddia edildiği, sadakatsizlik vakıasına ilişkin 'davacının yeğenin bilgi sahibi olduğuna işaret edilerek kanıtlarımız vardır' denilmek suretiyle tanık deliline dayanıldığı, 19.04.2018 tarihli delil ve tanık listesinde dava dilekçesinde dayanılan davacının yeğeninin usule uygun şekilde gösterildiği ve dinlendiği anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesinin, davacı tarafça delillerin usulüne uygun şekilde gösterilmediğinden bahisle davanın kabulüne karar verilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine dair verilen direnme kararının bozulması gerektiği-
Tapu iptali ve tescil istemine ilişkin davada, dilekçede dava konusu taşınmazların bildirildiği, mahkemece davacı vekiline dava değerinin yeniden belirlenmesi için ihtaratlı kesin süre verildiği, davacı tarafça anılan eksikliğin giderilmediği, bunun üzerine HMK madde 119/1-d gereği dava konusunun değerini belirtir dilekçe sunulmadığı gerekçesiyle HMK'nın 119/2. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin doğru olmadığı, usul ekonomisi ilkesi kapsamında ve hâkimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde değerlendirme yapılabileceği, dava dilekçesinde yer alan taşınmaz bilgilerinin ilgili Tapu Müdürlüğü'nden getirtilerek gerekirse keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle dava değerinin belirlenebileceği, dava değerinin dava dilekçesinde yazılmaması durumunda 119/1-d bendi ve 119/2. fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilemeyeceği-
Hizmet akdine dayalı sürekli ve kesintisiz olarak çalışıldığının tespiti konulu uyuşmazlıkta mahkemece öncelikle hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında davacının çalıştığını iddia ettiği davalı şirketteki çalışmasının davalı şirketten iş alan dava dışı işyerlerine gönderilmek suretiyle olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalı, somutlaştırma yükümlülüğü çerçevesinde davacının beyanı alınarak çalışmaya ara verip vermediği, başka işyerlerinde çalışması olup olmadığı, çalışma ve işten ayrılış süreleri, talep ettiği dönemlerde hangi süre ve tarihlerde hangi işyerlerine temizliğe gittiği, bu yerlere tek başına mı yoksa başka işçilerle birlikte mi gittiği, bu işyerlerinde iş bittiğinde evinde mi şirkete ait işyerinde mi beklediği, bu süreler içinde ücret alıp almadığı sorularak talebi tam olarak açıklattırılmalı, davacının çalışmasını bilecek nitelikte olan tanıklar tespit edilerek ayrıntılı beyanlarına başvurulmalı, bu suretle uyuşmazlık konusu husus hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip deliller hep birlikte değerlendirilerek çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Davalı tarafından İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılamada sunulmayıp Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararından ve dava açıldıktan yaklaşık dört yıl sonra "Esasa ilişkin beyan ve ödeme belgelerinin sunulması" konulu dilekçe ekinde sunulan belgelerin HMK'de öngörülen sürede ibraz edilmediği, bir delilin sonradan ileri sürülmesinin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması veya süresinde ileri sürülmemesinin davalı tarafın kusurundan kaynaklanmaması hâllerinin somut olayda gerçekleşmemesi nedeniyle davalı vekilinin HMK'nin 145. maddesinin sağladığı imkândan da yararlanmasının söz konusu olmadığı-
Taraflarca usulüne uygun şekilde ileri sürülen ve dayanılan vakıalar esas alınarak uyuşmazlıkların çözüleceği- Davacının protokolü onaylar mahiyette ..2008 tarihinde davalının imzasını taşıyan belge aldığı iddiasını dava dilekçesinde ileri sürmediği, dava dilekçesinin deliller kısmında bu belgelerin gösterilmediği, delil listesi incelendiğinde açıkça ..2008 tarihli belgelere dayanılmadığı, Özel Dairenin birinci bozma kararı öncesinde yapılan yargılama aşamalarının hiçbirinde bu belgelerden bahsedilmediği dikkate alındığında davanın reddine dair verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu- "Davacının süresinde sunduğu delil listesinde icra dosyasına dayandığı, ..2008 tarihli belgelerin de ilgili dosya içerisinde bulunduğu, böyle olunca direnme kararının bozulması gerektiği" yönündeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Vakıf evladı olduğunun tespiti davasının, çekişmeli yargı işi olduğu- Hasımsız olarak açılan davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılamasında yasal hasım sıfatı bulunan davalıların davaya eklendiği, dava konusunun vakıflar hukukuna ilişkin olması ve bu alanın karmaşık bir niteliğe sahip olması dikkate alındığında davacının "yasal hasım" konumunda bulunan davalıları eldeki dava dilekçesinde davalı olarak göstermemiş olmasının aynen 6100 sayılı Kanun'un gerekçesinde işaret edildiği üzere "haklı bir yanılma" olarak kabul edilmesi gerektiği; bu yanılmanın dürüstlük kuralına aykırı bir yönünün bulunmadığı- Davacının yargılamayı uzatmak yönünde bir niyeti olamayacağı gibi bunda hukuki bir yararının da bulunmadığı, eksikliğin giderilmiş olduğu ve yargılamaya gerçek tarafla devam edilerek esas hakkında karar verildiği, gelinen aşama dikkate alındığında davanın sırf bu nedenle usulden reddine karar verilmesinde daha üstün bir yararın bulunmadığı-
Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmakla ilk derece mahkemesi kararının hayatiyetini kaybettiği ve bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesinin artık denetim mahkemesi değil hüküm mahkemesi sıfatıyla hareket ettiği- Hüküm mahkemesi sıfatıyla hareket eden Bölge Adliye Mahkemesinin, ilk derece yargılamasında incelenmeyen konuların istinaf aşamasında incelenmemesinin ve yargılamaya yeni kişilerin katılmasının engellenmesinin amaçlandığı, aksi hâlde davaya katılması sağlanan yeni kişilerin savunma ve delillerini sunmasının ve bu kişiler yönünden ilk derece mahkemesinde yerine getirilmesi gereken yargılama süreçlerinin istinaf yargılamasında gerçekleştirilmesi sonucunun doğacağına yönelik gerekçesi yerinde değil ise de kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespitine ilişkin eldeki davada gerçek işverenin tespit edilmesi gerektiği- Yargılama sonucunda verilecek hükmün istek konusu dönemde davacı adına bildirimde bulunan işverenin hak alanını etkileyebilecek mahiyette olduğu da gözetildiğinde uyuşmazlık konusu çalışma döneminde davacı adına bildirim yapan işverenin davaya dahil edilmesinin gerekli ve mümkün olduğu-
Terekenin tamamı veya bir kısmı üzerinde miras payının devri konusunda mirasçılar arasında yapılan sözleşmelerin geçerliliğinin sadece yazılı şekle bağlı olduğu- Davacıların murisi ile davalıların murisi arasında yapılan 08.10.2001 tarihli miras payının devrine ilişkin sözleşmenin adi yazılı şekilde yapıldığı, bu tarihten itibaren sözleşmeye konu taşınmazların davacılar ve murisleri tarafından kullanıldığı - Davalıların ilk derece mahkemesinde davacılar tarafından delil olarak dayanılan 08.10.2001 tarihli adi yazılı satış sözleşmesinde tahrifat yapıldığı savunmasında bulunulmadığı, HMK'nun 216/1 maddesi gereğince belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda mahkemenin kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine belge aslının verilmesini isteyebileceği şeklindeki düzenleme ile belge aslının sunulması hususunda mahkemeye takdir yetkisi verildiği, başka bir deyişle karşı taraf senet suretine itiraz etmez veya suretin aslına uygun olmadığını ileri sürmezse mahkemenin senet sureti ile yetinebileceği, bu kapsamda somut olayda mahkemeye sunulan senet sureti ile karar verilebileceğine dair kanaat edinildiği- Bu nedenle davanın kabulüne ve davalıların murisi ... adına kayıtlı Sakarya ili, Karasu ilçesi, Karasu Köyü 578, 651 ve 652 parsel sayılı taşınmazlardaki ...'in 1/4 hisselerinin iptali ile mirasçılık belgesindeki miras payları oranında davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın tapu iptal ve tescil davasına ilişkin olduğu - Terekenin tamamı veya bir kısmı üzerinde miras payının devri konusunda mirasçılar arasında yapılan sözleşmelerin geçerliliğinin sadece yazılı şekle bağlı olduğu, davacıların murisi ile davalıların murisi arasında yapılan 08.10.2001 tarihli miras payının devrine ilişkin sözleşmenin adi yazılı şekilde yapıldığı, bu tarihten itibaren sözleşmeye konu taşınmazların davacılar ve murisleri tarafından kullanıldığı - Davalıların ilk derece mahkemesinde davacılar tarafından delil olarak dayanılan adi yazılı satış sözleşmesinde tahrifat yapıldığı savunmasında bulunulmadığı, HMK'nun 216/1 maddesi gereğince belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda mahkemenin kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine belge aslının verilmesini isteyebileceği şeklindeki düzenleme ile belge aslının sunulması hususunda mahkemeye takdir yetkisi verildiği, başka bir deyişle karşı taraf senet suretine itiraz etmez veya suretin aslına uygun olmadığını ileri sürmezse mahkemenin senet sureti ile yetinebileceği, bu kapsamda somut olayda mahkemeye sunulan senet sureti ile karar verilebileceğine dair kanaat edinildiği - Bu nedenle davalıların murisi (M) adına kayıtlı Sakarya ili, Karasu ilçesi, Karasu Köyü 578, 651 ve 652 parsel sayılı taşınmazlardaki ...'in 1/4 hisselerinin iptali ile mirasçılık belgesindeki miras payları oranında davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi gerektiği-
HMK'nın 119. maddesinin 1 numaralı fıkrası uyarınca dava dilekçesinde bulunması zorunlu olmayan buna rağmen başvurucudan tamamlanması istenen davalıların T.C. kimlik numaraları bilgisinin kişisel veri olduğu, dolayısıyla mahkemenin, dava dilekçesinde zorunlu olmayan ve hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi halinde suç teşkil eden davalıların T.C. kimlik numaralarının bildirilmesi için başvurucuya kesin süre vermesi ve bu eksikliğin tamamlanmaması nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermesinin kanuni dayanağının bulunmadığı - Hukuk yargılamalarında her ne kadar taraflarca getirilme ilkesi gözetilse dahi tapu kayıtlarında çok sayıda hissedar olması ve tapu kayıtlarında bu kişilerin adreslerinin tamamının bulunmadığı hallerde davacıya adres bildirme yükümlülüğünün yükletilmesinin ağır külfet doğuracağı, hatta hissedarlığın imar sonucu doğması halinde hissedarlarının birbirini tanımadığının dahi gözlemlenmekte olduğu, bu anlamda mahkemenin çeşitli kurumlara yazı yazarak adres bilgilerini tetkik edebilmesinin mümkün olduğu, somut uyuşmazlıkta davacıya orantısız bir külfet yüklendiği ve davacının Anayasa’nın 36. maddesi çerçevesinde adil yargılanma hakkı nezdinde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği -