Dava ve temyiz konusu olan taşınmazların tarafların murisi tarafından sağlığında davalılara bağışlandığı ve bağış yapıldığı tarihlerde tapusuz olan taşınmazların zilyetliğinin de davalılara teslim edildiği, nizasız ve fasılasız olarak davalılar tarafından kullanıldığı anlaşıldığından davanın tüm taşınmazlar yönünden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davada kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanıldığı, bu tür uyuşmazlıklarda kazanmayı sağlayan zilyetliğin davalıya karşı kanıtlanmasının gerektiği, hukuki niteliği yanında maddi olgu sayılan zilyetliğin, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi gereğince tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu-
Taşınmaz üzerinde imar-ihya işlemlerinin başlandığı ve tamamlandığı tarih ile tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihi ayrı ayrı belirlenmesinin, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyeceği hükmü gözönünde tutularak 26.07.1972 tarihinden sonra davacı adına kadastro yolu ile veya açılan dava sonunda tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin Tapu Müdürlüğü ile Kadastro Müdürlüğü’nden, açılmış dava olup olmadığının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulup belirlenmesinin ve iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirilme yapılarak karar verilmesinin gerekeceği-
2010/496 Esas sayılı dosyada H.’nün Hazine yanında davalı olarak gösterildiği ve davacı sıfatını taşımadığı halde onun adına ayrıca hüküm kurulmasının usul ve kanuna aykırı olduğu, HUMK.nun 74. maddesi gereğince hakimin, istekle bağlı olup ondan fazlasına ve başka bir şeye karar veremeyeceği, bu hususun, kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulacağı, doğru, düzgün ve sağlıklı sicil oluşturmanın kamu düzeni ile ilgili olduğu, bu ilkenin göz ardı edilmesinin doğru olmayacağı-
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu Kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktarın sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyeceği-
Tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan malikin, tanınmayan, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendilerine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs olmadığı-
Dava konusu taşınmazın kuzey ve batısının 64 nolu kadim mera parseli ile çevrili bulunduğu, 62 sayılı parsele revizyon gören 1946 tarih 468 ve 470 nolu vergi kayıtlarının da 63 sayılı parsel yönünü mera okuduğuna göre, dava konusu yerin kadim meradan açılmak suretiyle elde edilen yerlerden olduğunun kabulünün gerekeceği, 63 nolu parselin özel mülkiyete konu yapılması halinde kadim mera niteliğinde bulunan ve onunla bir bütünlük oluşturan 64 sayılı parselinin mera bütünlüğünün bozulacağı, o halde, taşınmazın bitişikteki kadim meradan açılmak suretiyle elde edildiğinin ve kültür arazisi haline getirildiğinin kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken özel mülkiyete konu yapılacak biçimde kabulüne karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olacağı-