Komşu parsellere ait kadastro tutanaklarının tüm sayfalarının onaylı ve okunaklı suret ya da fotokopileri ile bu parsellere revizyon gören varsa tapu ve vergi kayıtlarının da getirtilerek dava konusu taşınmazın niteliğinin belirlenmeye çalışılmasının, tanık ve yerel bilirkişi ifadelerinin de bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan bilirkişi raporuyla denetlenmesinin, daha sonra iddia ve savunma çerçevesinde tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmesinin gerekeceği-
Kadastro tespitlerinden önce genel mahkemelerde açılan davaların kadastro tespitine itiraz niteliğinde olduğunu, parsellere ait kadastro tutanaklarının zuhulen kesinleştirildiklerinin kabulünün gerekeceği, davanın hala derdest olduğu, Kadastro Mahkemesi’nin yetkisinin her taşınmaz mal hakkında kadastro tutanağının düzenlendiği günde başlayacağı-
Nizalı taşınmazın tapulama tutanağı ve ekinde bulunan vergi ihbarnamesindeki açıklamalara göre, tapu kayıt malikinin kim olduğu anlaşılabilmektedir. Malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması hali; taşınmazın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak gerekli bilginin tapu sicilinden çıkarılmasının imkânsız olmasıdır. (HGK.’nun 10.04.1991 tarih 1991/8-51 E, 194 K sayılı ilamı). Diğer yönden, kayıt malikinin veya mirasçılarının ve bunların adreslerinin bilinmemesi, tanınmamaları, kendilerine tebligat yapılamamış olması, o kişinin bilinmeyen kişi olarak nitelendirilmesini gerektirmez. Bu kapsamda, mahkemece kayıt malikinin bilinen kişi olduğu dikkate alınarak bu sebep yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş olmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Mahkemece dava konusu yerin kültür arazisi niteliğinde bulunup bulunmadığının, davacı tarafından ne şekilde tasarruf edildiğinin, aralıksız ve çekişmesiz kullanımının bulunup bulunmadığının, tespit tarihine kadar 20 yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığı konularının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulmasının, davetiye ile gelmeyen yerel bilirkişi ve tanıkların zabıta aracılığıyla çağrılmalarının düşünülmesinin, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek tapu iptali, tescil ve tescil davaları konusunda bir karar verilmesinin gerekeceği-
Bir arazinin kullanım süresi, niteliği ve zilyetlik süresini en iyi belirleme yönteminin hava fotoğrafları olduğu, bu hava fotoğraflarının dava konusu taşınmazın tespit gördüğü 1997 tarihinden önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olmasının gerekeceği, bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için 1997 olan tespit tarihine göre, 20-30 yıl öncesine ait (1977-1987) stereoskopik hava fotoğraflarının istenilmesinin ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesinin gerekeceği, stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde arazinin üç boyutlu görülebilmesinin, taşınmazın sınırlarının açıkça belirlenebilmesinin ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesinin mümkün olduğu-
Nizalı taşınmaz kadastrodan önce tapusuz bulunduğuna göre, (taşınır mal hükmünde olduğundan) satış sözleşmesinin tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu-
Tapu iptali ve tescil davalarında davanın, kayıt maliklerine, kayıt maliki ölmüş ise, mirasçılarına karşı açılacağı, taşınmazın paylı mülkiyet biçiminde davalı G. ile davaya dahil edilen Meliha adına tapuda kayıtlı bulunduğu, paylı mülkiyet de her pay birbirinden bağımsız olarak dava konusu olabildiğinden G.’e karşı açılan davaya diğer paydaş Meliha’nın davaya dahil edilmesi suretiyle taraf teşkilinin sağlanmasının olanaklı olmadığı, bu nedenle Meliha’ya karşı harç yatırmak suretiyle yöntemine uygun bir biçimde açılmış bir dava ve istek bulunmadığı halde Meliha’nın payı yönünden de iptal ve tescile karar verilmesinin anılan ilkeye aykırı düştüğü, Meliha’ya karşı açılabilecek bağımsız bir davanın bu dava dosyası ile birleştirilmek suretiyle iki davanın birlikte görülmesi olanağının her zaman bulunduğu, çünkü, paydaşlar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmayıp, ihtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu-
Hukuki niteliği yanında maddi olgu sayılan taksim ve zilyetliğin tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu-
Dava konusu taşınmazın 1957 yılında yapılan tapulama çalışmalarında kimsenin zilyetliği altında bulunmayan "taşlık" vasfında bir yer olması nedeniyle tescil harici bırakıldığının saptandığı, böyle bir yerin emek ve masraf sarfı suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesini müteakip, kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi suretiyle TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre kazanılmasının mümkün olduğu-