Dava konusu taşınmazın 1957 yılında yapılan tapulama çalışmalarında kimsenin zilyetliği altında bulunmayan "taşlık" vasfında bir yer olması nedeniyle tescil harici bırakıldığının saptandığı, böyle bir yerin emek ve masraf sarfı suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesini müteakip, kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi suretiyle TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre kazanılmasının mümkün olduğu-
Kadastro tutanağının kesinleştiği tarihe göre kadastrodan önceki hukuki sebepler bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. fıkrasında açıklanan 10 yıllık hak düşürücü sürenin gerçekleştiği, her ne kadar kesinleşme tarihinden dava tarihine kadar biçimsel açıdan bakıldığında 20 yıllık kazanma süresi bazı paydaşlar açısından dolmamış ise de her şeyden önce süre TMK.nun 713/2. fıkrasında açıklanan ve davacı tarafın dayanabileceği hukuki sebepler bakımından başlangıç ve bitiş tarihlerinin farklılık gösterdiği, davacı tarafa dayandığı hukuki sebep açıklattırılmadan bu sürenin geçip geçmediğinin saptanmasının pek mümkün olmadığı, kaldı ki, birleştirilen her iki dava bakımından mahkemenin gösterdiği gerekçenin uygun düşmediğinin dosyadaki bilgi ve belgelerle sabit olduğu-
Bir taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla edinilebilmesi için diğer kazanma koşullarının yanında ekonomik amaca uygun zilyetliğin bulunmasının ve taşınmazın özel mülkiyete elverişli yerlerden olmasının gerektiği-
Köy tüzel kişiliği dışında kalan diğer kamu kurum ve kuruluşlarının olağanüstü zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla taşınmaz kazanmalarının mümkün olmadığı, kamu kurum ve kuruluşlarının taşınmaz edinmelerinin kuruluş yasaları ve kararnamelerinde yer alan hükümlerle mümkün olduğu-
M.arın, 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 4. maddesine göre Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, özel mülkiyete geçirilemeyeceği, amacı dışında kullanılamayacağı, zamanaşımı ile iktisap edilemeyecekleri, kaldı ki, keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve davacı tanıklarının da davacı ve ailesinin yirmi yıldır Mersin'de oturduklarını, o tarihten beri taşınmazın ekilip biçilmediğini beyan ettikleri, 20 yıllık ekip biçmeme süresi oldukça uzun bir süre olup, açıkça iradi terkin gerçekleştiğinin ve davacıda taşınmazı terk etme iradesinin oluştuğunun kabulünün gerekeceği-
Dosya arasında bulunan orijinal kadastro paftası ile teknik bilirkişilerin birlikte dosyaya sundukları krokiye göre taşınmazın çevresinde mera, dere ve bayır ibarelerinin yazılı olduğu belirlenmiş olup, mahkemece, bu olgular üzerinde durulmadığından, kadim ve tahsisli mera araştırılmasının yapılmadığı saptandığından davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Bir arazinin kullanım süresi ve niteliğini en iyi belirleme yönteminin hava fotoğrafları olduğu, bu hava fotoğraflarının tespit tarihinden önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olmasının gerekeceği, bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için dava tarihinden geriye doğru 20–30 yıl öncesine ait (1970-1980 yılları arası) en az iki farklı tarihe ait stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olmasının ve bu fotoğrafların stereoskopla üç boyutlu olarak incelenmesinin gerekeceği, ayrıca, stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde, arazinin üç boyutlu görüleceği, taşınmazın sınırlarının belirlenebileceği ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabileceği-
Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2010 tarih ve 2010/8-58 Esas – 2010/78 Karar sayılı ilamı ile TMK.nun 713/2. fıkrasına göre açılan davalarda kayıt maliki ve mirasçılarının her türlü yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağının öngörüldüğü, bu nedenle TMK.nun 713/3. fıkrasından hareketle ve Genel Kurul kararı göz önünde bulundurularak eksik harcın davacı taraftan alınmasına, davacı tarafın yaptığı tüm yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verileceği, davanın, olumlu veya olumsuz sonuçlanmasının bu sonuca etkili olmadığı-
Davalının taşınmaz üzerinde 20 yılı aşan süredir ekonomik amaca uygun zilyetliğinin bulunmadığı, zilyetlikle kazanma koşullarının davalı yararına oluşmadığı anlaşılmakla Hazine tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmesinin gerekeceği-
Taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususu araştırılırken, öncelikle bu yerde mera tahsisinin bulunup bulunmadığının İl ve İlçe tarım müdürlüğü, İl ve İlçe Özel İdare Müdürlüğü ve Tapu Müdürlüğünden sorulmasının, varsa mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uygulanıp nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığının, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa 4342 sayılı Kanunun 5. maddesine belirtilen yerlerden mi yapıldığının tahkik ve tespit edilmesinin gerekeceği-