Davacının, dava konusu senette borcu verebilecek mali güce sahip olmadığı, adına kayıtlı gayrımenkullerin çok hisseli olduğu, bankalarda herhangi bir mevduatının bulunmadığı, sabit bir gelirinin olmadığı, adına kayıtlı aracın da düşük bedelli olduğu, buna göre davacının alacağının gerçek olmadığı-
Tasarrufun iptali davası açıldıktan sonra davalı borçlu şirketin iflas ettiği anlaşıldığından öncelikle mahkemece iflas kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin beklenmesi, kesinleşmiş ise ikinci alacaklılar toplantısının yapılmasından 10 gün sonrasına kadar iptal davasının durdurulmasına karar verilmesi ve davacı alacaklıya davayı takip konusunda aldığı belge varsa sunması için süre verilmesi, sunulduğu takdirde davanın esasının incelenmesi, sunulmadığı takdirde davanın iflas idaresine ihbarı ile taraf teşkilinin sağlanması ve iflas idaresinin huzuru ile davaya devam edilerek davanın esasının incelenmesi ve hükmün iflas idaresi lehine veya aleyhine kurulması gerekeceği-
Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için; alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması, borcun tasarruftan önce doğması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunmasının gerekli olduğu- Davacı, "davalı borçluya elden borç verdiğini, bu borca karşılıkta dava konusu bonoların düzenlendiğini"; davalı borçlu ise "davacı ile aralarında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığını, söz konusu bonoların elinden zorla alındığını, davacıya herhangi bir borcu olmadığını" beyan etmişse de, "davacının alacağının gerçek bir alacak olmadığı" gerekçesi ile "davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu- Davacının 5 adet bonoya dayalı olarak başlattığı icra takiplerinin söz konusu icra dosyaları itiraz edilmeksizin kesinleştiği somut uyuşmazlıkta, davacının alacağının gerçek bir alacak olmadığı iddiasının davalı borçlu tarafından ispatlanması gerektiği- Alacağın kaynağının kambiyo senetleri olduğu uyuşmazlıkta, "senetlerin zorla alındığın" beyan eden davalı borçlu tarafından davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığı iddiası ile menfi tespit davası açılmadığı, davalı borçlunun, davacı aleyhine bedelsiz senedi kullanma suçu sebebi ile Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurunda bulunmuşsa da; savcılık tarafından "kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği" anlaşılmakla, mahkemece alacağın gerçek bir alacak olduğu kabul edilerek davanın esasına girilmesi gerektiği- Davacı yanca davaya konu borcun tacir sıfatıyla verilmediğinin beyan edilmiş olması karşısında mahkemece alacağın ispat edilmediğinin gerekçesi olarak ticari defterlerin kesin süreye rağmen ibraz edilmemiş olmasına dayanılmasının da hatalı olduğu-
Dava konusu taşınmazın, haciz tarihinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde satışının istenmediği anlaşıldığından, kayden var olsa da hükmen haczin kalktığı- Bu durumda davacının tasarrufun iptali davası açmakta hukuki yararı olduğu- Tapu kayıtlarına göre, tasarrufun iptali davasına konu taşınmaz üzerinde alacaklının haczi devam ettiğinin görüldüğünden davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tasarrufun iptali davalarının görülebilmesi için diğer genel dava koşullarının yanında , davacının borçludan bir alacağının olması ve borçlu hakkında yapılan takibin kesinleşmiş olması gerektiği- Bu dava koşulları; diğer dava koşulları gibi, yargılamanın sonuna kadar varlığını devam ettirmesi gerektiği-
Şikayete konu edilen ihtiyati haciz kararının İİK'nın 281/2. maddesine göre verilmiş gerçekte ihtiyati tedbir niteliğinde bir karar olduğu, ayrıca ihtiyati hacizlerin tatbik edildiği ............ İcra Müdürlüğünün ............. E. sayılı takip dosyasında şikayet edilen ..................... Anonim Şirketi’nin borçlu sıfatının bulunmadığı görüldüğünden, kararın infazına ilişkin inceleme görevinin, tasarrufun iptali davasının yargılamasında görevli olan ve tedbir kararını veren ............... Asliye Hukuk Mahkemesi'ne ait olduğu-
Davalı Müflis şirketin dava konusu makinenin "PLC kartlarının olmadığı, demonte vaziyette olduğuna" dair ihtirazi kayıt ileri sürmeden makineyi gerçek fiyarının çok altında bedelle satın alması durulunda, bu tasarrufun İİK. m. 278/2 gereği iptali gerektiği- Borçlu şirketin tasarrufa konu makineyi devretmekle işletmenin önemli kısmını devretmiş olması, davalı şirketler arasında cari hesap ilişkisi olması, üçüncü şahıs şirketin borçlu şirketin mali durumunu bilebilecek durumda olmasına göre makine devrinin, alacaklıları zarara uğratma kastıyla yapıldığı ve İİK 279/2 (mutad ödeme) ve 280/3 (işletme devri) gereği tasarrufun iptali gerektiği- Basiretli tacir olarak davalı Müflis şirketin, "tasarrufa konu makinenin devir alındığı faturaya makinenin PLC kartlarının olmadığına" dair ihtirazi kayıt düşmediği, ana kartları olmayan makinenin "hurda" niteliğinde olacağı, makineye yatırım yapmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, hurda olduğunu düşündüğü makineyi satmayıp kendi iş yerinde tutmasının makinenin faal olduğuna karine olduğu,haciz zaptında davalı şirket yetkilisinin davaya konu makineyi leasing şirketine para ödeyerek ... Ltd. Şti.'den aldığını" beyan ettiği, makinenin PLC kartlarının olmadığına ilişkin kendisinin ve avukatının beyanı olmadığı, makinenin yediemin olarak şirket yetkilisine teslim edilmesi, aynı dosyadan yapılan hacizde makinenin demonte vaziyette eksiksiz bir şekilde şirket yetkilisine teslim edildiğinin zapta geçirildiği, keşif sırasında makinenin PLC kartlarının olmadığı görülmekle, PLC kartlarının üçüncü şahsa devrinden sonra üçüncü şahıs davalı Müflis şirketin makinenin bu kısımlarını elden çıkarmış olduğu kanaatiyle tasarrufa konu makinenin mevcut hali üzerinde alacaklıya cebri icra yapabilme yetkisi verilmesine karar verildiği- PLC kartlarının üçüncü şahıs tarafından başkasına elden çıkarılması nedeniyle İİK. m. 283/2 maddesi gereği, makinenin tasarruf tarihindeki faal değeri olan bedelden PLC kartları sökülmüş vaziyetteki değeri çıkarıldığında kalan miktar için, icra dosya alacaklarını geçmemek kaydıyla davalı Müflis şirket aleyhine tazminata karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu-
İvazlar arasında önemli oransızlık olmadığı, davalıların soy isim benzerliği dışında, bir yakınlık ve akrabalıklarının olmadığı gerekçesi ile tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
HMK'nın 145 inci maddesi gereğince tarafların kanunda belirtilen süreden sonra delil göstermesinin mümkün olmamasına göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği-
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasında, davacı alacaklı vekili, "borcun ödendiğini ve davalı taraf ile anlaştıklarını" belirttiğinden, mahkemece icra dayanağı takip dosyasındaki borcun ödenip ödenmediği tesbit edilerek, oluşacak sonuca göre ödenmiş olması hâlinde konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı-
