"Davacının 2014 tarihi itibariyle malvarlığı ve ekonomik durumunun 950.000,00 TL değerindeki bir taşınmazı satın alacak güçte olduğunu beyan etmesine rağmen, davalı taşınmaz satıcısına ödediği toplam 800.000,00 TL'nı nereden temin ederek ödediği konusunda bir beyanda bulunmadığı ve buna dair bir belge sunmadığı, davacı tarafından taşınmaz satışına ve bedel ödendiğine dair sözleşme ve belgeler adi nitelikte olup, sonradan düzenlenmesi mümkün olduğu, davacı 2014 tarihi itibariyle yüksek bir meblağ sayılan 800.000,00 TL'nı davalı borçluya taşınmaz karşılığı verdiğini tevsik edici bir delil sunamadığı, böyle bir ödemenin kendisi ve davalı borçlunun ticari defter ve belgelerinde kayıtlı olduğunu ileri sürmediği, davadan önce davalı borçlunun yakınları tarafından davalı ... hakkında tapu iptali ve tescili davası açılması ve bu davalı hakkında suç duyurusunda bulunması, davacının alacağı 20.02.2014'te muaccel hale gelmesine rağmen, borçlusunun taşınmaz üzerindeki ipoteği kaldıramadığı için onun ekonomik gücünün olmadığını bildiği halde pasif kalarak 4 yılı aşkın bir süre sonra alacağını tahsil için icra takibine başladığı da dikkate alındığında, ilk derece mahkemesince davacının alacağının gerçek olduğunu ispatlayamadığı" gerekçesi ile 'davanın reddine' karar vermesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için diğer dava koşulları yanında kesinleşmiş bir alacağın varlığı ve yargılama boyunca da alacağın varlığının devam etmesi gerektiği- Davacının alacağının yargılama sırasında tamamen ödenmesi halinde konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği-
6183 sayılı AATUHK.nun 24 ve devamı maddeleri uyarınca SSK Genel Müdürlüğü tarafından prim alacakları nedeniyle açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin davalarda görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu-
Davanın, TBK 19 maddesine dayalı muvazaalı tasarrufun iptali ile cebri icra yetkisi verilmesi  istemine ilişkin olduğu- İhtiyati haciz HMK'nın  406/2 maddesinde  geçici  hukuki  koruma olarak  kabul edilmiş, ihtiyati  haciz  şartları  ve etkileri ise  İİK'nın  257. maddesinde  düzenlenmiş olduğu- İhtiyati  tedbirde asıl olan  ihtiyati  tedbire  esas   olan  bir  hakkın  bulunması  ve  bir ihtiyati  tedbir sebebinin ortaya  çıkması olduğu- Davacının amacının, para alacağını tahsil etmek olduğu; ihtiyati  haczin amacının  sadece  teminat olduğu; bu nedenle  bir para alacağının  korunması için ihtiyati  tedbir yoluna değil, ihtiyati  haciz yoluna  başvurabileceği de yukarıda  belirtilen  yasal  düzenleme  gereği olduğu- Davacı her  ne  kadar dava dilekçesinde ihtiyati  tedbir istemiş ise de, davacının amacı para alacağını teminat altına almak olduğuna göre, HMK 33. maddesi ve İİK 281/2.maddesi gereğince  uygulanacak  hukuk normunun resen hakimce  tespit edilmesi ve uygulanması hakime aittir ilkesi gereğince talep  hakkında  ihtiyati  haciz  hükümlerinin  uygulanması  ve  bu hükümler çerçevesinde  talebin değerlendirilmesi gerektiği- Davanın TBK 19. maddesinden kaynaklı tasarrufun iptali davası olduğu da gözetilerek, dava konusu  taşınmaz üzerine, mahkemesince ilerde arttırılıp eksiltmek üzere belirlenecek teminat ile  ihtiyati haciz konulmasına karar  verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı-
Somut uyuşmazlıkta; şikayete konu edilen ihtiyati haciz kararının İİK'nın 281/2. maddesine göre verilmiş olup, gerçekte ihtiyati tedbir niteliğinde bir karar olduğunun ve bu suretle İİK'nın 264/3. maddesi hükmü burada uygulanmayacağından, tasarrufun iptali davasının davacısı olan alacaklının, ihtiyati haczin dayanağı olan ilamı bir aylık süre içinde icra dairesine ibraz etme zorunluluğu bulunmadığının, öte yandan, tasarrufun iptali davasında verilen ihtiyati hacizlerin, söz konusu davanın kabulüne ilişkin karar tarihi olan 11.05.2006 itibariyle kesin hacze dönüştüğünün ve bu tarih itibariyle uygulanması gereken iki yıllık süre dolmadan 14.09.2007 tarihinde yapılan satış talebinin yasal sürede olduğu-
Davacı alacaklının yargılamanın başından itibaren alacağın dayanağı hakkında somut bir açıklama yapmadığı, davacının delil olarak sunduğu defter içeriğindeki yazıların her zaman düzenlenebilecek nitelikte olduğu, bonodaki miktarın olağanın dışında yüksek olduğu, uzun süre tahsil yoluna gidilmediği, defterde yazılı meblağların borç verildiğine dair banka kaydı gibi somut bir delil ibraz edilmediği, alacağın gerçek olduğunu ispat külfeti üzerinde bulunan davacının alacağın gerçek olduğunu ispat ettiğinden bahsedemeyeceği, bu durumda özel dava şartı yokluğu sebebiyle TBK 19 uyarınca açılan davanın usulden reddine karar verilmesinde usul bir yasaya aykırı bir yol bulunmadığı-
Somut olayda, davalı borçlu A. Ş'nin davacı bankaya kredi sözleşmesinden dolayı borçlu bulunduğu, takip dosyaları aleyhine icra takibi yapıldığı, davalı borçlunun maaşına takip dosyası ile haciz konulduğu, iş bu davanın haciz işlemi yapılan icra dosyasındaki takibin muvazaalı olduğu iddiasına dayandığı, dava dilekçesi ve ekleri ile davanın niteliği itibariyle yaklaşık ispat koşulunun bulunduğu, davacının talebi gereği icra dosyasına gelmiş ve gelecek icra kesintileri üzerine davacının alacaklı bulunduğu icra dosyalarındaki alacak ve ferilerini karşılayacak miktarda teminat ile ihtiyati haciz kararı verilmesi gerekirken davacı tarafın ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
TBK'nun 19. maddesi uyarınca muvazaa hukuksal nedenine dayalı  iptal istemine ilişkin davada dosya içeriğine göre; İİK'nun 257 vd. maddeleri ile İİK'nun 281. maddesindeki şartların ve yaklaşık ispat şartının oluşmadığı anlaşıldığından; istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
TBK m. 19'a dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkin davada, davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK m. 283/1,2 kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekeceği, ancak bunun üçüncü kişinin tazminatla sorumlu olacağı anlamına da gelmediği- Muvazaa nedeniyle açılan davada taşınmazlarla ilgili devirlerin iptaline karar verilebilmesi için taşınmazları devir silsilesi içindeki tüm satışların muvazaalı olduğunun ispatlanması gerektiği- Taşınmazları devir alan dava dışı kişilerin, yine bu kişiler tarafından da devredilmişse son devre kadar tüm kişilerin de davaya dahil edilerek, taraf delilleri toplanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi, davaya dahillerinin talep edilmemesi halinde ise bu taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği- Bu davada dava değerini; davacının icra takibine konu kesinleşen alacak miktarı ile iptali istenilen tasarrufların değerinden hangisi az ise o değer oluşturduğundan, daha düşük olan davacının icra takibindeki kesinleşen alacağı üzerinden yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği, icra takibinin dava tarihindeki güncel kapak hesabı üzerinden değerlendirme yapılamayacağı-
İlk Derece Mahkemesince tasarrufun iptali talep edilen taşınmazların davalılar adına kayıtlı olup olmadığının araştırılarak, davalılar adına kayıtlı olduğunun tespit edilmesi halinde davalılar aleyhinde başlatılan icra takibi bulunduğundan yaklaşık ispat koşulunun oluştuğu göz önüne alınarak,  İİK'nın 257 vd. maddeleri ile İİK'nın 281. maddeleri gereğince davacının ihtiyati haciz talebinin dosya kapsamına uygun teminat karşılığı kabulüne karar verilmesi gerekeceği-