Kişisel hakka dayalı elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemlerine ilişkin davada, dava konusu, bahçe niteliğindeki taşınmazın muhdesat bilgileri sütununda “İş bu taşınmaz bahçe üzerindeki iki katlı kargir ev 30 yıldan bu beri M. oğlu M..... Ç...’in kullanımındadır.” yazdığından davacı taşınmazda kişisel hak sahibi olup, davalı taşınmazda bulunan binanın ikinci katının tarafından yapıldığını belirterek muhdesatın aidiyeti için dava açtığından, çılan bu davanın sonucu verilecek hüküm görülmekte olan bu davadaki muhdesatları belirleyeceğinden, bekletici sorun olarak kabul edilmesi gerektiği-
dava konusu suyun kadim kullanım hakkının köy tüzel kişiliğine ait olup, davacıların tapulu taşınmazları içerisinde sonradan kazı çalışması yaparak bu su kaynağının (çeşmenin) kurumasına neden olduklarından davalı köyün kadim ve öncelik haklarını ihlal ettikleri sabit olup, davalı tarafın köy tüzel kişiliği adına idareye müracaatla idari men kararı almalarında hukuka aykırılık bulunmayıp, mevcut suya davalı köyün değil aksine davacıların fiilen elatmaları söz konusu olduğundan davanın tümüyle reddi gerektiği-
Davacının 948 sayılı parsel taşınmazın maliki olduğu, davaya konu edilen yolun 71 parsel sayılı taşınmazda kalıp henüz uygulamaya konulmayan imar planına göre çekişmeli bölümün yol olarak ayrıldığı anlaşılıp, imar planında yol olarak ayrılan bölümün fiilen yol olarak açılmayıp 71 sayılı kadastral parselin tapuda halen davalı adına kayıtlı olup, mevcut duruma göre davalının genel yola elattığından söz edilemeyeceğinden elatmanın önlenmesi davasının reddi gerektiği-
Suya vaki elatmanın önlenmesi ve kal istemine ilişkin davada, davacının, dosyanın işlemden kaldırıldığı günden itibaren bir ay içinde harçsız yenileme talebinde bulunması olanaklı iken bu süreyi geçirdikten sonra peşin harcı ödemeden davayı yenilediği saptandığından, yenileme talebinde bulunan davacıya harç yatırması için iki haftalık kesin süre verilerek, bu süre içinde ilgilinin yenileme harcını yatırması halinde davaya kaldığı yerden devam edilip, bu süre içerisinde harcın yatırılmaması halinde ise şimdiki gibi davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği-
TMK'nın paylı mülkiyet hükümlerini öngören 688. ve devamı maddeleri gereğince taşınmazda davacı tarafın kullanabileceği boş yerlerin olması sebebiyle davacı taraf yönünden intifadan men olgusu gerçekleşmediği gözetilerek dava tarihine göre boş olan yerler bakımından ve davalı şirketin bizatihi kullandığı yerler bakımından ecrimisil isteğinin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik olmadığı- Paylı mülkiyet üzere olan taşınmazda davacı taraf bakımından intifadan men olgusu gerçekleşmediğine göre, davalının ticari faaliyetini yürütmek için kullandığı yerler bakımından el atmanın önlenmesi isteğinin mutlak olarak reddine karar verilmesi gerektiği- Dava sırasında tespit edilen elatmaların ve buna bağlı olarak belirlenecek ecrimisilin yeni bir davanın konusunu oluşturacağı hususu gözardı edilerek bu bölümler yönünden de ecrimislin hüküm altına alınmış olması isabetsiz olduğu- Ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği- Haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı faydanın (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirleyeceği-
Yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlı olduğu ve bu hususun TMK'nun (TMK) 684. maddesinde açıkca vurgulandığı- Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceğinin öngörüldüğü, böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlandığı- Bir kimse kendisine veya yasanın himâye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamayacağı- İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucunun imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğu duyduğu, hemen belirtilmelidir ki; söz konusu kanun maddeleri yapılara yönelik olduğu ne var ki, kanun koyucunun amacı hiç bir kusuru bulunmayan eski maliki korumak olduğuna göre, bu maddelerin kıyasen ağaçlara uygulanmasının adil bir yol olacağı-
Dava konusu su kaynağı, davalı köy tüzel kişiliğine, Köy Hizmetleri 5. Bölge Müdürlüğü Sivas İl Müdürlüğü içme suyu menba tahsis ve tevzii komisyonunun 29.01.1999 tarih ve 1999/122 sayılı kararı ile A.poğlu kaynağı içme suyu olarak isale ve tahsis edildiğinden, idari tahsis kararı kaldırılmadığı sürece davanın dinlenme imkanı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olduğundan, hükmün onanması gerektiği-
Paylı mülkiyet rejimine tabi bir taşınmazda, ortaklar taşınmazın bütününde malik olduğundan arzın mütemmim cüzü olan yapıda paydaşların taşınmazdaki payları oranında mülkiyet haklarının bulunduğunun kabulü zorunlu olduğu-Türk Medeni Kanununun 688. maddesi “Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir” hükmünü içerdiği-
Sulh Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kesinleştiği ve 10 günlük hak düşürücü süre içinde davacı tarafın dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için herhangi bir müracaatta bulunmadığı, dosyanın mahkemece kendiliğinden (resen) görevli mahkemeye gönderildiği anlaşılmakta olup, anılan tarih itibariyle yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK’un 193. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği-
Yargılama giderlerine, mahkemece re'sen hükmedileceği- Yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümü hüküm altında gösterilmesi gerektiğinden, davanın reddine dair kararda yargılama giderlerine dair bir hüküm kurulmamasının isabetsiz olduğu-