-
«1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe
«Madde 683 - Yürürlükteki Kanunun 618 inci maddesini karşılamaktadır.
Madde İsviçre Medenî Kanununun 641 inci maddesine uygun olarak iki fıkra hâline getirilmiş, kenar başlığıyla birlikte arılaştırılmak suretiyle yeniden kaleme alınmıştır. Hü-küm değişikliği yoktur.
Birinci fıkrada, mülkiyetin sağladığı en önemli üç unsur olan, kullanma, yararlanma ve tasarrufta yetkileri sayılmıştır.
İkinci fıkrada ise mülkiyet hakkından kaynaklanan davalara yer verilerek, mülkiyet hakkının yaptırımı olarak istihkak davası ve her türlü haksız ihlâle karşı elatmanın önlenmesi davası özel olarak belirtilmiştir.»
-
«1984 Tasarısı»ndaki Gerekçe:
‘Madde 606 - Bu madde ile başlayan Dördüncü Kitap Eşya Hukukunu düzenlediği için kitap başlığı, kaynak İsviçre Medenî Kanununun Almanca metnine uygun olarak «Eşya Hukuku» şeklinde ifade edilmiştir.
Madde, yürürlükteki Kanunun 618. maddesini karşılamaktadır. Hüküm değişikliği yoktur. Ancak madde, kaynak İsviçre Medenî Kanununun 641. maddesine uygun olarak iki fıkra hâlinde düzenlenmiştir.’:
«A. Mülkiyet hakkının unsurları
Madde 606 - Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi tasarrufta buluna-bilir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak dâvası açabileceği gibi her türlü haksız müdaha-lenin önlenmesini de dâva edebilir.»
-
«1971 Tasarısı»ndaki Gerekçe:
«Genel Olarak: Türk Medenî Kanununun kabulünden beri bunun ençok değişikliğe uğrayan kitabı, Eşya Hukuku (aynî haklar) kitabı olmuştur. 6333 sayılı Kanunla 1954 yılında 639 uncu madde, 1956 yılında 6763 sayılı Kanunla 920 nci maddenin son fıkrası; 1960 da 138 sayılı Kanunla 679 uncu madde, 1965 de 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu ile 652 nci madde ve diğer bazı maddeler değiştirilmiştir. Ayrıca Eşya Hukukuyla ilgili olarak, başta Tapu Kanunu olmak üzere Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu, Tapulama Kanunu, Tapu Kayıtlarının Hukukî Kıymetlerini Kaybetmiş Olanlarının Tasfiyesine dair Kanun, İstimlâk Kanunu, İskân Kanunu, Gayrimenkule Vâki Tecavüz-lerin Def’i Hakkında Kanun, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu gibi, Eşya Hukukuyla ilgili çeşitli özel kanunlar çıkarılmıştır. Bütün bunlardan başka Yargıtay içtihatlarının çok önemli bir bölümü hep Eşya Hukuku üzerinde olmuş ve tevhidi içtihat kararlarının büyük çoğunluğu bu kısma giren maddeler hakkında çıkarılmıştır. Bunun nedeni, Eşya Hukukunun çok yönlü ve eski hukukumuzdaki birçok müesseselerle ilgili oluşudur. Bu sebeple Medenî Kanun Komisyonu 1951-1960 dönemindeki on yıllık çalışmasında ençok Eşya Hukuku kitabı üzerinde durmak ve bu kitaba giren maddeleri ince ince işlemek zorunluğunu duymuştur. Ayrıca eski gayrımenkul hukuku ve eski tapu terimleri bugün hukuk tahsil edenlerin bile anlayamayacağı biçimde arapça ağdalı terimlerle dolmuş bulunduğundan, Eşya Huku-kuna giren maddeleri muhteva bakımından inceleyen komisyon, bunu yaparken, yukarıdaki maddelerde olduğu gibi, bir yandan da kanunun bugünkü dile ve Anayasa diline uydurulması ve sadeleştirilmesi konusunu ele almış ve böylece her maddenin gerekçesinde açıklanan terim değişikliklerini yapmıştır. Bu de-ğişiklikler yapılırken, evvelce kullanılmış olan Türkçe terimler gözönüne alınarak aynı kavram için, kanunun her maddesinde aynı terimin kullanılmasına ve böylece terim karşılıklarının ve çelişkilerinin önlenmesine çalışılmıştır.»
*
‘1) Terim ve ifade: 618 inci maddenin bugünkü metninin kenar başlığı «mülkiyet hakkının unsurları»dır. Fransızca me-tinden alınmış olan bu terim yerinde değildir. Almanca metinde «mülkiyetin mutevası» denilmektedir ki, bu da maddeyi tam yansıtacak bir terim değildir. Bu nedenle kenar başlık, maddeyi ifade edecek şekilde «mülkiyet hakkının özü ve konusu» olarak değiştirilmiştir.
Dördüncü kitabın başlığına gelince: «Aynî Haklar» biçi-minde olan bu başlık, «Eşya Hukuku» olarak değiştirilmiştir; zira Medenî Kanunumuzun bu dördüncü kitabı kişilerin maddî eşya dolayısiyle olan ilişkilerini düzenleyen özel hukuk kurallarının bütününü, hiç değilse çok önemli bir kısmını içine almaktadır. Medenî Kanunun öbür kitaplarında hep objektif bir anlam taşıyan «hukuk» terimi kullanılmak suretiyle «Şahsın Hukuku», «Aile Hukuku», «Miras Hukuku», »Borçlar Hukuku» denilmiştir. Bu dördüncü kitaba da «Eşya Hukuku» demek gerekir. Gerçi kişilerin veya ailenin bir hukuku olursa da eşyanın «hukuku» söz konusu olamaz, diye düşünülebilirse de, ayni düşünce pek alâ «Miras» ve «Borçlar» kitapları için de ileri sürülebilir. Bunlarda pekalâ «hukuku» terimi kullanılmıştır. Kaldı ki, buradaki hukuk, «hak» kelimesinin Arapça çoğulu olan ve «yetkiler» anlamına gelen «hukuk» olmayıp, «Türkçemizde hademe, talebe» v.s. gibi tekilleşmiş olarak kullanılan bir kelimedir ve objektif kural ve nizam kavramını ifade etmektedir. Bu nedenle nasıl ki, «Borçlar Hukuku» borç ilişkilerine ait düzeni ve «Miras Hukuku» miras ilişkilerine ait düzeni belirtmekte ise «Eşya Hukuku» da eşya ilişkilerine ve kişilerin bu eşya üzerindeki haklarına ait düzeni ve kuralları ifade etmektedir.
Kişilerin eşya üzerindeki, kanun tarafından tanınmış olan yetkilerine «Aynî Hak» denilir. Bu terim, bu anlamda olarak Medenî Kanun içerisinde alıkonulmuştur. Böylece nasıl ki «Borç- lar Hukuku», genel bir deyimle, «alacak haklarını düzenleyen Medenî Hukuk dalı ise «Eşya Hukuku» da, yine genel bir de-yimle, «Aynî Haklar»ı düzenleyen Medenî Hukuk dalıdır. Eşya Hukuku geneldir, objektiftir. Bu hukukun düzenlediği «Ayni Haklar» ise, kişilerin eşya üzerindeki yetkilerini kapsar ve bu nedenle özel ve subjektif bir nitelik taşır, Medenî Kanun içeri-sinde bu dördüncü kitabın başlığına «Aynî Haklar» demek ye-rinde değildir. Çünkü bu kitapta sadece kişinin eşya üzerindeki yetkileri subjektif olarak tanımlanmış olmayıp bu yetkiler ve kişilerin eşya dolayısıyle olan ilişkileri geniş olarak düzenlenmiştir. Başka bir deyimle «Eşya Hukuku» terimi daha geniş ve kapsamlıdır; çünkü kişilerin eşya ile olan ilişkileri bakımından birbiriyle olan münasebetlerini düzenleyen kuralların bütü-nünü ifade eder.
Bu gerekçe ile Medenî Kanunun Dördüncü kitabının baş-lığı, öbür kitaplarının başlıklarıyla ahenkli duruma getirilerek, Almanca aslında da olduğu gibi «Eşya Hukuku» olarak de-ğiştirilmiştir.
618 inci maddenin birinci fıkrası, bugün yürürlükte bulunan metinde, «bir şeye malik olan kimsenin» o şeyin üzerinde neler yapabileceğini belirtmektedir. Oysa maddenin kenar baş-lığı «malikin yetkileri» olmayıp «mülkiyet hakkının özü ve konu-su» olduğundan bu hakkın malike ne gibi yetkiler tanıdığını, yani hakkın kapsamını madde içinde belirtmek daha doğru olur. Başka bir deyimle «malik şunları yapabilir» yerine «mülkiyet hakkı malike şu yetkileri verir» demek daha objektif bir ifade karakterini taşıdığından, maddenin ifadesinin o yolda değiştirilmesi daha uygun bulunmuştur.
Yine bu maddede önemli sayılabilecek bir terim değişikliği yapılmıştır ki, o da (şey) terimi yerine (eşya) teriminin komisyonca kabulüdür. Gerçi, (eşya), (şey)’in arapça çoğulu ise de, dilimizde, tıpkı yukarıda sözü edilen (talebe), (hademe), (evlât) gibi Arapça çoğul oldukları halde bizde tekil olarak kullanılmakta ve maddî olan şeyleri tanımlamaktadır. Buna karşılık (şey) kelimesi dilimizde pek geniş anlamda kullanma uygulaması olan maddî ve manevî pek çok hususları, meselâ bir hizmet veya işi, bir neticeyi, manevî bir kavramı ifade için halk dilinde çok genel ve müphem olarak pek çok kullanılan bir sözcüktür. Bu kelimeden Medenî Kanunun dördüncü kitabını kurtarmak ve «Eşya Hukuku»nu düzenleyen bu kitapta asıl söz konusu (eşya) yı, (şey) olarak değil, doğrudan doğruya kendi adı ile yani (eşya) olarak ifade etmek gerekli ve zorunludur. Bunun yerine eski ve yeni Türkçemizde (şey) karşılığında kullanılan (nesne) terimini kullanmak ve (Aynî Hak) terimi için de (Nesnel Hak) demek belki hukuk terimleri bakımından daha yerinde olursa de (eşya) terimi Türçeleşmiş bir terim olduğundan değiş-tirilmesine lüzum görülmemiştir. Bundan başka bir sakınca var ki, o da (eşya) kelimesinin Türkçede yalnız (taşınır mallar) için kullanıldığıdır. Meselâ (ev eşyası) gibi. Bununla beraber bu sakınca pek varit değildir; çünkü (eşya) kelimesi maddî varlıkları ifade ettiğine göre, taşınır olsun, taşınmaz olsun, bütün maddî varlıkları bu terimle ifade etmek ve (taşınır eşya), (taşınmaz eşya) demek dilimizin ahengine de aykırı düşmez. Kaldı ki, bu son terimler hukuk dilimizde bile yerleşmiştir. Anayasa’da bu terimler kullanılmıştır.
Bununla birlikte herhangi bir tereddüte meydan vermemek ve bu terimin neyi ifade ettiğini belirtmek için 618 inci maddenin birinci fıkrasına bir cümle eklenerek (eşya) ile kastedilen varlıkların taşınır ve taşınmaz mallar olabileceği açıklanmıştır. Medenî Kanuna böyle bir tarif eklenmesi bu kanunun bünyesine, yapısına yabancı değildir. 632 nci maddede taşınmaz mallar, 686 ncı maddede taşınır mallar zaten tanımlanmıştır. Bu nedenle mülkiyet hakkının ilkelerini düzenleyen 618 inci maddede, genel olarak (eşya) nın neden ibaret olduğu göste-rilmiş, yukarıda sözü edilen maddelerde ise bu eşya, niteliklerine göre teker teker tanımlanmıştır. Böylece hem taşınır, hem taşınmaz mülkiyetini kapsayan (Genel Kurallar) bölümündeki 618 inci maddede, taşınmaz mülkiyetinin konusuna ilişkin 632 ve taşınır mülkiyetinin konusuna ilişkin 686 ncı maddeler ara- sında bağlantı kurulmuştur.
Bu maddede ve bundan sonraki maddelerde, daha önceki maddelerle yapılmış olan terim değişikliğine uydurulmak için (kanun hududu dairesinde) yerine hep (yasa sınırları içinde) ibaresi kullanılmıştır.
Bu maddede yapılmış olan önemli bir terim değişikliği de «istihkak davası» yerine «mal davası» ve (müdahalenin men’i davası) yerine de (elatmanın önlenmesi davası) terimlerinin kabul edilmiş olmasıdır. Yargıtayın çeşitli içtihatlarında bu terimler, özellikle (müdahale) yerine (elatma) terimi çoktan beri yer almış bulunmaktadır. Koyu Arapça bir terim olan «istihkak» terimi ise, yeni kuşakların anlamadığı ve anlayama-yacağı ağdalı bir tabirdir. Bu davanın amacı taşınır veya taşınmaz eşya üzerindeki yani bir mal üzerindeki bir aynî hakkın elde edilmesi olduğuna göre buna kısaca (mal davası) demek daha yerinde bulunmuştur. Bu, bugün herkesin anlayabileceği bir terimdir.
Ayrıca (vaz’ıyet) kelimesi hem eskimiş hem de karışıklık doğuracak bir deyim olduğundan onun yerine (elegeçiren) te-rimi konulmuş. Ayrıca yine ikinci fıkrada bugün yürürlükte olan metinde (her nevî müdahaleyi men edebilir) denilmiştir. Oysa maddenin maksadı (haksız) elatmaları önleme davası açabilme yetkisinin malına müdahale edilene tanınmasıdır. Zira malik, haklı bir elatmayı, zilyetlik kuralları dışında men edemez. Bu sebeple ikinci fıkraya (haksız) kelimesinin eklenmesi zorunlu görülmüştür. Nitekim İsviçre Medenî Kanununun her üç dildeki metninde de (haksız) kelimesi vardır.
2) Biçim değişikliği: 618 inci maddenin bugün yürürlükte bulunan metni, iki cümleden oluşmuş bir tek fıkra durumundadır. Oysa bu cümleler birbirinden bağımsız kuralları kapsadığından bu madde, İsviçre aslında olduğu gibi iki ayrı fıkra haline konulmuştur.
3) Hüküm değişikliği: Maddede bir kural değişikliği yoktur; yalnız yukarıda (eşya) teriminin gerekçesinde açıklanan nedenlerle maddenin birinci fıkrasına, (eşya) yı tarif eden bir cümle eklenmiştir. Böyle tarifler bütünleyici parçalar için 619 uncu maddede, tabiî verimler için 620 nci maddenin ikinci fıkrasında, eklentiler için 621 inci maddenin ikinci fıkrasında ve ayrıca yukarıda terim dolayısiyle zikredilmiş olan diğer madde-lerde de var olduğundan, Medenî Kanun Komisyonu eşyayı tarif eden bu cümlenin birinci fıkraya eklenmesinde bir sakınca görmemiş, tersine, bunu yukarıda evvelce açıklanmış olan ne-denlerle yararlı ve gerekli bulmuştur.’:
«A. Mülkiyet hakkının özü ve konusu
Madde 618 - Mülkiyet hakkı, malike, bu hakkının konusu olan eşya üzerinde, yasa sınırları içinde, dilediği gibi tasarruf etme yetkisini verir; eşya, taşınır veya taşınmaz olan bütün maddî şeylerdir.
Malik, eşyasını haksız olarak ele geçiren kişiden geri almak için mal davası ve ona haksız olarak elatan kişiye karşı da elatmanın önlenmesi davası açma hakkına sahiptir.»