Tüm dosya kapsamları ve belgeler ile "...henüz tapular alınamamış..." ibaresi gözetildiğinde anlaşmanın kadastro tespit tarihinden (06.05.1985) sonra, ancak kesinleşmeden (hükmen 11.02.1991) önce yapıldığı kanaatinin oluştuğu, mahkemece yapılacak araştırma ve inceleme sonucu böyle bir durumun saptanması halinde, somut olayda 3402 s.KK.nun 12/3. fıkrasının uygulama olanağının olmadığının düşünülmesinin, iddia ve savunma çerçevesinde toplanacak deliller ve anlaşma senedinin değerlendirilmesiyle sonuca ulaşılmasının gerekeceği-
Zilyetlik maddi olaylardan olup, her türlü delille kanıtlanması mümkünken (3402 s.KK. m. 14/1) sadece yerel bilirkişi beyanları ile yetinilerek hüküm kurulması da doğru olmadığı gibi davacının iddiasına göre dava konusu taşınmazlarda taksim sonucu 1/2 oranında pay sahibi bulunan Köksal Y. tarafından usulüne uygun şekilde açılmış bir dava bulunmadığı halde bu kişi yönünden de iptal ve tescile karar verilmiş olmasının da doğru olmadığı-
İmara dayanak idari işlem idari yargı yerinde iptal edilmedikçe ve sicil yolsuz tescil durumuna düşürülmedikçe korunmasının gerekeceği-
Tapu kaydının iptalinden (iptal ve tescilinden) kaynaklanan tazminat isteğine ilişkin davada çekişme konusu taşınmazın bedelinin yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca saptanması, belirlenecek gerçek bedelin hüküm altına alınması gerekirken değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsiz olacağı-
Dava dışı aynı ada 171, 172, 173 ve 174 sayılı parsellerin kadastro sırasında 1938 tarihli vergi kayıtlarının kuzey sınırlarını mera olduğu gerekçesiyle mera olarak sınırlandırıldığı, sonrasında anılan parseller bakımından Kadastro Komisyonuna yapılan itiraz üzerine 25.02.2000 tarihinde, vergi kaydının kuzey sınırını mera okumakla birlikte taşınmazların mera ile ilgisinin bulunmadığı, öncesinde harman yeri olarak kullanıldığı ve köy içinde kaldığı, üzerine bina yapıldığı ve komşu taşınmazlarla birlikte kullanıldığı gerekçesiyle sınırlandırmanın iptaliyle, itiraz edenler adına tesciline karar verildiğinin tespit edildiği, ayrıca, komşu parselle revizyon gören vergi kaydının dava konusu taşınmaz yönünü mera okuması yeterli olmayıp bu yönde eylemli meranın da bulunmasının gerekeceği-
Zilyetlik maddi olaylardan olup, her türlü delille kanıtlanması mümkünken (3402 s.KK. m. 14/1) sadece yerel bilirkişi beyanları ile yetinilerek hüküm kurulması da doğru olmadığı gibi davacının iddiasına göre dava konusu taşınmazlarda taksim sonucu 1/2 oranında pay sahibi bulunan S. Dağdelen tarafından usulüne uygun şekilde açılmış bir dava bulunmadığı halde bu kişi yönünden de iptal ve tescile karar verilmiş olmasının da doğru olmadığı-
Mahkemece, taraf delillerinin eksiksiz toplanmasının, yargılama sırasında ibraz edilen anlaşma başlığını taşıyan tarihsiz belgenin değerlendirilerek hukuki niteliğinin ortaya konulmasının, özellikle TMK’nun 677. maddesinde öngörülen belge niteliğini taşıyıp taşımadığının saptanmasının, anılan belgenin de hileye düşürülmek suretiyle elde elde edildiği ileri sürüldüğüne göre, bu konuda C.Başsavcılığına yapılmış şikayet ve yapılan ceza soruşturmalarına ilişkin evrak ve dosyaların değerlendirilmesinin gerekeceği-
Dairenin 13.04.2011 tarih 2012/1019-7686 17.06.2011 tarih 2010/35 E.-2012/4323 K. sayılı ilamlarında belirtildiği üzere, dava dışı aynı ada 171, 172, 173 ve 174 sayılı parsellerin kadastro sırasında 1938 tarihli vergi kayıtlarının kuzey sınırlarını mera okuduğu gerekçesiyle mera olarak sınırlandırıldığı, sonrasında anılan parseller bakımından Kadastro Komisyonuna yapılan itiraz üzerine 25.02.2000 tarihinde, vergi kaydının kuzey sınırını mera okumakla birlikte taşınmazların mera ile ilgisinin bulunmadığı, öncesinde harman yeri olarak kullanıldığı ve köy içinde kaldığı, üzerine bina yapıldığı ve komşu taşınmazlarla birlikte kullanıldığı gerekçesiyle sınırlandırmanın iptaliyle, itiraz edenler adına tesciline karar verildiğinin tespit edildiği, ayrıca, vergi kaydının dava konusu taşınmaz yönünü mera okuması yeterli olmayıp bu yönde eylemli meranın da bulunmasının gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın keşif tarihine göre en az 25-30 yıldan beri tarımsal faaliyete konu olmadığı ve davacının zilyetlik iradesinin varlığına dair herhangi bir emareye de rastlanmadığından iradi terk unsuru nedeniyle davanın reddine karar vermek gerekeceği-