Mahkemece, nizalı taşınmazın mera niteliğinde bulunup bulunmadığının araştırılmasının, bu kapsamda taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususunun tespiti bakımından, öncelikle bu yerde mera tahsisinin bulunup bulunmadığının Özel İdare Müdürlüğü ile Tarım Müdürlüğünden sorulmasının, varsa mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uygulanıp, nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığının, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa Bakanlık emrine geçen yerlerden mi yapıldığının tahkik ve tespit edilmesinin gerektiği-
Gayrısabit sınırları içeren tapu kaydının tüm dayanak belgeleri ve varsa krokisi getirtilerek taşınmaz başında yeniden keşif yapılmasının; keşifte yerel bilirkişi ve tanıkların 6100 sayılı HMK.nun 243 ve 244. ( 1086 sayılı HUMK.m.258 ) maddeleri uyarınca keşif mahaline davetiye ile çağrılmasının, tapunun sabit olan sınırlarından başlanmak üzere zeminde uygulanmasına çalışılmasının, bu konuda yerel bilirkişi ve tanık beyanlarına başvurulmasının, kaydın sınırlarının niteliği itibariyle miktarıyla geçerli bulunduğunun değerlendirilmesinin, tespit edilen sınırların teknik bilirkişiye işaret ettirilmek suretiyle denetime elverişli ölçekli kroki ve rapor alınmasının, tapunun dayanağı krokinin de değerlendirmede gözönünde bulundurulmasının, ondan sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesinin gerekeceği-
Hukuki ehliyetsizlik ve vekaletin baskı ile alınarak kullanıldığı iddialarına dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkin davaların, mirasbırakan adına diğer bir deyişle tüm mirasçılar adına tescil isteğiyle açılması gerekeceği, pay oranında iptal ve tescil istenilmesine olanak olmadığı-
Dava, mirasçılar arasında görüldüğüne göre, bir mirasçının ancak kendi miras payı oranında diğer mirasçıya karşı iptal ve tescil isteğinde bulunabileceği-
Kısa kararla gerekçeli karar arasında temyiz süresi ile ilgili olarak ve yargılama giderlerine ilişkin çelişki yaratıldığı, bu durumun başlı başına bozma sebebi olduğu-
Davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, HUMK’nun 413. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, elatılan yerin değeri ile talep edilen ecrimisil toplamından ibaret olacağı-
Tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davalarda, davanın tapu sicilinde malik olarak gözüken gerçek kişi ya da tüzel kişiler aleyhine, gerçek kişilerin ölmesi durumunda ise yasal mirasçılarına yöneltilmesinin gerektiği, ne var ki; eldeki davanın, uyuşmazlık konusu taşınmaz dava tarihi itibari ile tapuda paylı mülkiyet hükümlerine göre kayıtlı iken, kayıt maliklerinden sadece davalı O. A.'a yöneltilerek açıldığı, malikler arasında eldeki dava bakımından mecburi dava arkadaşlığı bulunmadığına göre, bu yolda açılmış bulunan davanın diğer kayıt malikine yöneltilmek suretiyle yürütülmesi olanaklı bulunmadığı gibi ıslah yolu ile de kayıt maliklerinin davaya dahil edilerek davaya devam edilmesinin mümkün olmadığı-
Davacının ileri sürdüğü iddiaya göre iptali istenen kısmın kadim yol olduğu ancak, Hazine parseli içerisinde bırakılmak suretiyle hakkında tutanak düzenlendiği ve askı ilan süresi içerisinde yöntemine uygun bir biçimde kadastro mahkemesinde tespit malikine karşı dava açtığı anlaşıldığına göre görevli mahkemenin kadastro mahkemesi olduğu-
Hükmün başında kısmen kabul kısmen ret denildikten sonra, son bölümünde davanın reddine denmek suretiyle oluşturulan çelişkili hüküm fıkrasının, davanın tarafları arasında tereddüt oluşturduğu gibi açık ve anlaşılır da olmadığı, hüküm fıkrasının, taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözümleyecek nitelikte olmadığı, verilen bu hükümle bağlı kalınmaksızın mahkemece, iddia ve savunma doğrultusunda, usul ve kanuna uygun olarak davanın tarafları arasındaki uyuşmazlığı sonlandıracak hüküm kurulmasının gerekeceği-
Dava konusu mera parseli özel siciline kayıtlı bulunduğuna göre, taşınmazdaki nizalı kısmın sınırlandırması iptal edilmeden doğrudan tescil hükmü kurulmasının doğru olmadığı-