Kısa karar ile hüküm kısmında da çelişki bulunduğundan mahkeme kararının bozulması gerektiği-
Kanun’da, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden karar-ilam harcına hükmedileceğinin düzenlendiği, hal böyle iken, mahkemece hükmün niteliği gereği, dava konusu taşınmazın sadece arsa olarak değeri esas alınması gerekirken, hata ile arsa değeri ile davada uyuşmazlık konusu olmadığı halde parsel üzerindeki muhtesatın değerinin toplamı üzerinden karar-ilam harcına hükmedilmesinin, 492 sayılı Kanun’a aykırı olduğu-
Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerektiği- Temlikin davacının babası dava dışı kişinin borçları nedeniyle gerçekleştirildiğine yönelik savunmanın, işlem sırasında davacıya bedel ödenmediğini göstereceği, davacıya yapılan ödemeyi gösteren bir belge olmadığından, savunmanın miktar itibariyle senetle kanıtlanması gerekliliği ve bedel ödendiği varsayılsa bile, gerçek değer ile karşılaştırıldığında açık ve aşırı fark bulunduğundan ve davacının satışa ilişkin talimatı bulunduğu da kanıtlanamamış olduğundan, temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği, ve baba-kız olan davalıların el ve iş birliği içinde hareket ettiği sonucuna ulaşılması gerektiği-
Üzerinde 16-17 yaşlarında bir adet dut ağacı ile 1 adet yapı olan taşlık ve kayalık taşınmazın VII-VII. sınıf toprak yapısında olan yerin, ihya yoluyla kazanılması için; tarıma elverişli hale getirilmesi ve bu olgunun tamamlandığı tarihten itibaren 20 yıldan fazla süreyle Kadastro Kanunu'nun 14. maddesindeki koşullar altında tasarruf edilmiş olmasının gerekeceği-
Mülkiyetten kaynaklanan hak istekleri ile vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiasına dayalı ayın istekli davaların bir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebilmesi olanaklı olduğundan zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilemeyeceği-
Hazinenin davasının taşınmazın bataklık ve sazlık alanda kalan bölümün tamamına ilişkin olduğu, davalı tanık beyanları 20 K. 2002 tarihli jeolog raporu ve 28.02.2008 tarihli ziraat mühendisi bilirkişi raporundan teknik bilirkişi raporunda A ve B harfleri ile gösterilen alanların tespit öncesinde ve halen aktif bataklık vasfında devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, tespit tarihinde yürürlükte bulunan 5516 sayılı Bataklıkların Kurutulması ve Bundan Elde Edilecek Topraklar Hakkında Kanun hükümlerine göre kurutma çalışmasının da bulunmadığı göz önünde bulundurularak bu yerlerin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/C maddesi kapsamında devletin hüküm ve tasarruf altında bulunan özel mülkiyete konu olamayacak yerlerden olduğu gözönünde bulundurularak davanın kabulünün gerekeceği-
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, dosya içeriğinden kayıt malikinin yargılama sırasında öldüğü ve geriye mirasçılar bıraktığının tespit edildiği görüldüğünden, mirasçılara tebligat çıkarılıp davaya katılmaları sağlanması bir başka deyişle taraf teşkil sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilmesi gerekeceği-
İmar parsellerinin dayanağını teşkil eden işlem iptal edilip sicil kaydı TMK'nun 1025.maddesi uyarınca yolsuz tescil durumuna düştüğünde, eski kadastral mülkiyet ve geometrik durum ihya edilmeden temliken tescil isteklerinin değerlendirilmesine olanak olmadığı-
Mahkemece, davalının kabul beyanına göre bu kişinin payı hakkında kabul kararı verilip, diğer davalılar aleyhine açılan davanın reddi gerekirken, bu kişiler hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesinin hatalı olduğu- HMK.nun 326 maddesi hükmüne aykırı olarak aleyhlerine hüküm  verilmediği halde, davalıların harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin bir kısmından sorumlu tutulmalarının da hatalı olduğu-
H.n imarla oluşan sicil kayıtları hukuki varlığını koruduğuna ve idari işlemle tekrar eski kadastral durum ihya edilmediğine göre, dava yoluyla ihyasının istenebileceği, esasen davacıların da bunu amaçlayarak eldeki davayı açtıkları gözetildiğinde, davanın kabulüne karar verilmesinin gerekeceği-