Menfi tespit davasında ileri sürülen mükerrerlik iddiasının çözümü için bankacılık işinden anlayan konusunda uzman bir bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasında imzalanan protokole göre yediemin depo ücretinin davacı tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı, yedieminliğe kaldırılan mallara ilişkin depo ücretinin 6183 sayılı Kanunun tanıdığı haciz hakkını kullanarak haciz yolu ile 05.08.2011 tarihinde tahsil ettiğinin her iki tarafın da kabulünde olduğu, İİK mad. 72 uyarınca 1 yıllık hak düşürücü sürenin dava tarihi itibariyle dolduğu, davacı şirketin davalı TMSF'yi ibra ettiği ve herhangi bir dava açmayacağına ilişkin ibraname bulunduğu, davalının depo ücreti ile ilgili açılan dava ile ilgili olarak herhangi bir itirazda bulunmadığı, yasal hakkın kullanımının hakkın kötüye kullanımı olarak değerlendirilmesi için geçerli sebep olamayacağı, protokol hükümleri doğrultusunda yediemin depo ücretinin tahsilinin talep edildiği anlaşılmakla sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanması imkanı bulunmadığı-
Davacının dava dışı şirket ile alacağını temlik eden banka arasında yapılan kredi sözleşmesinde müşterek borçlu-müteselsil kefil sıfatıyla imzasının mevcut olduğu, aynı taraflar arasında imzalanan sözleşmede ise davacının imzasının bulunmadığı, icra takibine konu edilen alacağın, davacının imzası bulunmayan krediden kaynaklandığı, dolayısıyla anılan krediden davacının sorumlu tutulamayacağı, bunun yanında kurumsal olduğu kabul edilen bankanın, imzası bulunmayan kredi sözleşmesine istinaden davacı aleyhine takip yapmasının ve menfi tespit davası açılmasına rağmen haksız istemini devam ettirerek alacağını temlik etmesinin bankanın kötüniyetli olduğunu gösterdiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, %40 kötüniyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verileceği-
Davalı-borçlunun borçlu bulunmadığının tespitine dair verilen menfi tespit kararı kesinleşmiş olduğundan, tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece davacının gerçek bir alacağının bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Senede karşı senetle ispat kuralı gereğince, menfi tespit davasında, davacı-borçlunun takibe konulan bononun bedelsiz olduğunu yazılı delille kanıtlaması gerekeceği- Takibe konu yapılan bononun metninden bu anlaşılamadığı gibi, davacılar bu iddiasını yasal olarak ispatlayacak yazılı bir delil de dosyaya sunmamış olup, davacılar bononun keşidecisi ve kefili, davalı da lehtarı bulunduğuna, senedin tarafı olan davacı üçüncü kişi olmadığına göre, bedelsizlik iddiasının tanıkla değil, yazılı delille ispatlaması gerektiği- Yazılı sözleşme ile ya da duruşma tutanağında usulüne uygun olarak belgelendirilmiş ikrar ile anlaşılan açık bir muvafakat bulunduğu takdirde sadece belli tanıkların dinlenebileceğine ilişkin 18.03.1959 T. 18/21 s. içtihadı birleştirme kararının davaya konu uyuşmazlıkta uygulanamayacağı- Bonoda “malen” ibaresi bulunması karşısında, malın teslim alındığının, borçlu tarafından ikrar edilmiş olduğu ve alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü altında olmadığı- Yazılı ikrarın aksini, yani, malın teslim edilmediğini borçlunun kanıtlamakla yükümlü olduğu-
Hükme esas alınan bilirkişi kök ve ek raporu denetime ve hüküm kurmaya elverişli olmayıp, konusunda uzman bilirkişiye davalının ticari kayıtları ve dayanak fatura ve belgeleri ayrıntılı olarak incelettirilip, sonucuna göre hüküm kurulacağı-
Davacının PTT aracılığıyla ödediği bedel ile davalının talep ettiği bedelin birbirine yakın olduğu, tanık olarak dinlenen diğer mirasçıların da davacıdan başka alacakları olmadığını beyan etmiş olmaları dikkate alındığında borç miktarının ödendiği anlaşıldığından, mahkemece borcunun bulunmadığının menfi tespit yolu ile tespitine ilişkin davanın kabul edilmesi gerektiği-
“İbraname” başlıklı protokol ile borcun yenilendiği ve yenileme gereği takip konusu faturalarla ilgili borcun sona erdiği gözönüne alınarak takibin iptali yönündeki istemin kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Menfi tespit hakkındaki hüküm kesinleşmeden vekalet ücreti ve icra inkar tazminatına ilişkin hüküm bölümünün ayrıca infaz ve icra takibine konu edilemeyeceği-
Davacının ihalenin kesinleştiği tarihte borcunu ödediğinden, bu ödeme için hak düşürücü sürenin geçtiğinin kabulü gerektiği-