Dava konusu gayrimenkulün davalı borçlu tarafından düşük bedelle davalı üçüncü kişiye ondan da davalı dördüncü kişiye devredildiği anlaşılmasına rağmen, hüküm kısmında sadece davalı üçüncü kişi yönünden karar verilip, birleşen davanın davalısı dördüncü kişi yönünden olumlu olumsuz bir karar verilmeksizin yazılı biçimde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
TBK. 19 gereğince muvazaa hukuksal nedenine dayalı açılan iptal davasında, borçlu tarafından ilk satış yapılan şahıs ve varsa diğer satış yapılan şahıslarında davaya dahil edilip taraf teşkilinin sağlanması gerektiği- Mahkemece "dava konusu aracı satın alanların son malike kadar isimleri belirlenmiş olarak, dahili dava sağlanması için süre verilmesi ve taraf teşkili sağlandıktan sonra "tüm kayıt malikleri" yönünden muvazaa olgusu (TBK 19) araştırılarak var olduğunun saptanması halinde davanın kabulüne tümü yönünden muvazaanın varlığının ispatlanmaması halinde dava bedele dönüşmeyeceğinden reddine karar verilmesi gerektiği-
Tebligat Kanunu'nun 16. maddesine göre tebliğ edilmek istenildiği anlaşılan tebliğ mazbatasının incelenmesinde, tebliğ memurunca, anılan mevzuat gereği, ödeme emrinin muhatap borçlunun adreste bulunup bulunmadığı ve muhatap yerine tebliğ yapılan şahsın tebellüğe ehil olduğu tespit ve tevsik edilmeksizin doğrudan aynı konutta muhatapla birlikte sakin ikamet eden açıklaması ile babası olduğunu beyan eden...’ya tebliğ edildiğinin görüldüğü, bu durumda yapılan tebligatın usulsüz olduğu- Tasarrufun iptali davalarında, hüküm kesinleşmeden de alacaklının ilamlı icra yoluna başvurabileceği, karara karşı kanun yoluna başvurulmuş olmasının kural olarak ilâmın icrasını durdurmayacağı, ayrıca ilamlı takibe konu edilen icra emrinin tebliğ edilmesinin gerekçeli kararın tebliğinin usulsüz olduğunu da bertaraf etmeyeceği, o halde mahkemece, davalı ...’ye yapılan gerekçeli kararın tebliğ işleminin usulsüz olduğu gözetilerek, borçlunun usule aykırı tebliği öğrenme tarihi olarak beyan ettiği tarihin gerekçeli kararın tebliğ tarihi olarak kabul edilerek buna göre süresinde yapılan itirazlarının esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Davalıların bozma ilamından sonra dava konusu taşınmazı dava dışı şahsa sattıklarının tapu kayıtlarından anlaşıldığından, davacı alacaklıya anılan şahsı davaya dahil edip etmeyeceği ya da bedele dönüştürüp dönüştürmeyeceği sorularak, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği- Bozma ilamında da belirtildiği üzere, adı geçen davalılar davada taraf sıfatını aldığı halde karar başlığında isimlerinin halen yer almamış olmasının isabetsiz olduğu- Davanın kabulüne karar verildiğine göre, İİK.'nun 283. maddesi gereğince, davacı alacaklıya takip konusu alacak ve fer'ileri ile sınırlı olarak dava konusu taşınmaz üzerinde haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi gerekirken, tapu kaydının iptali ile borçlu adına tesciline karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
TBK 19 uyarınca dava açılabilmesi için davacının kesinleşmiş bir alacağının varlığı ön koşul değilse de, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için davalıdan bir alacağının olması gerektiği- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK’nun 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın, davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği- 1.000,00 TL değer gösterilmek ve harçlandırılmak suretiyle açılan davada, yargılama sırasında yapılan keşif sonucunda taşınmazın dava tarihindeki değerinin 89.699,55 TL olduğunun saptandığı, ancak davacının alacak miktarı göz önüne alınarak bu miktar üzerinden harç tamamlattırılmadan sonuca gidildiği anlaşıldığından, mahkemece, davacının kesinleşen alacağı göz önüne alınarak bu miktar üzerinden harcın tamamlattırılması için davacıya süre verilmesi, yatırılmadığı takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi, tamamlandığı takdirde davaya devam edilerek işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerektiği-
Dava konusu taşınmazda yapılan keşifte davalı üçüncü kişinin taşınmazın bakımını yaptığı anlaşıldığından, mahkemece, davaya konu arazilerin davalı üçüncü kişi tarafından yapılan bakımının davalının satın almadan önce mi satın aldıktan sonra mı yaptığı yönünde değerlendirme yapılarak İİK.nun 280.madde kapsamında davalının borçlunun içinde bulunduğu mali durumunu bilindiği veya bilinmesini gerektiren kişilerden olup olmadığı yönünde yapılacak değerlendirme ile karar yerinde tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Tasarrufun iptali davasında, uygulamada özellikle kambiyo senedine dayalı icra takiplerinde, alacağını borçlusundan tahsil edememiş alacaklılar tarafından açılan tasarrufun iptali davalarında, icra takibi bonoya dayanıyorsa -kural olarak- borcun bononun tanzim tarihinde, çeke dayanıyorsa çekin 'keşide tarihinde' değil, çekin bankaya/takas odasına ibraz edildiği tarihte doğmuş olduğunun kabul edildiği-
Tasarrufun iptali davası sonucunda verilecek ilamın, alacaklıya alacağını tahsil olanağını veren ve nisbi nitelikte bir yetki sağlayan bir karar olup, taşınmazın aynına ilişkin bir karar olmadığı- Dava konusu taşınmazın 1/3 hissesinin tapuda maliki olan davacının taşınmazdaki mülkiyeti devam ettiğinden ecrimsile ilişkin açmakta hukuki yararının bulunduğu-
Borçlunun iki ihale bedeli arasındaki farktan sorumlu olduğuna ilişkin aynı satış dosyası ve aynı taraflar yönünden verilmiş kesin hüküm bulunduğu dikkate alınarak, şikayetçi hissedarların iki ihale bedeli arasındaki farkın faizi ile birlikte hesaplanması istemini reddeden müdürlük kararına yönelik şikayetin kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Davacı tarafından facebook resimleri ibraz edilerek taraflar arasında arkadaşlık ilişkisinin bulunduğu beyan edilmesine karşın, davalıların eşlerinin aynı okulda okudukları ve bu tanışııklık seviyesinin, davalının diğer davalıların mali durumu ile ızrar kastından haberdar olacağını ortaya koymaya yeterli olmadığı- İİK 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali koşullarının oluştuğu ispat edilemediği gibi TBK 19. madde uyarınca muvazaa iddiası da ispatlanamadığı-