Takip alacaklısına karşı açılan davada, açıkça sıra cetvelinin iptali davası açtıkları hususu vurgulandığından ve maaş haczine ilişkin işlemler sıra cetveli hükmünde olduğundan, dava dilekçesinde ileri sürülen maddi olgulara göre açılan davanın muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davası olduğu ve takip borçlusunun davada yer almasına gerek olmadığı- "Maaş üzerinde birden fazla haciz varsa bunların sıraya konulacağı, sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe diğerine geçilemeyeceği, maaş hacizleri ile ilgili yapılan bu sıralamanın sıra cetveli niteliğinde olmadığından davanın da sıra cetveline itiraz davası olarak nitelendirilemeyeceği, davanın TBK. 19 muvazaa nedenine dayalı iptal davası olduğu ve öncelikle taraf teşkilinin sağlanarak genel hükümlere ve ispat kurallarına göre yargılama yapılması gerektiği yönünde görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi üzerine alınan ve uygulanan ihtiyati haciz kararının, icra emrinin tebliği ile kesin hacze dönüştüğü uyuşmazlıkta; takip dayanağı tasarrufun iptali ilamının Bölge Adliye Mahkemesi’nce ortadan kaldırılması nedeniyle İİK. mad. 40/1 gereğince takibin olduğu yerde duracağı, bu aşamada hacizlerin kaldırılmasına ilişkin şikayetin reddi gerektiği- Bölge Adliye Mahkemesi’nin görev yönünden ilk derece mahkemesi kararını kesin olarak kaldırmasının sonuca etkili olmayacağı-
İcra takip dosyasında, hükmedilecek alacağın tahsili yönünden talepte bulunulmuş olduğundan mahkemece verilecek haciz ve satış isteme yetkisinin de belirtilen dosyalarla ilgili olarak verilmesi gerektiği, ilgili dosyalar açıkça belirtilmeksizin alacaklıya taşınmazla ilgili icra takibi yapması, haciz ve satış isteme hususlarında yetki verilmesinin doğru olmadığı-
Taşınmaz satışının muvazaalı olduğu iddiasıyla TBK.’nin 19. maddesine dayanılarak açılan bir davada, muvazaa iddiasının kabulü hâlinde, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen "tasarrufun iptali davası" olarak değerlendirilip "tapu iptali ve tescil" yerine İİK. m. 283 kıyasen uygulanıp "davalıya ait taşınmaz üzerinde alacak ve ferileriyle sınırlı olarak davacıya haciz ve satış isteyebilme yetkisi verilmesi" şeklinde hüküm kurulup kurulamayacağı-
Tasarrufun iptali davalarında mahkemece; İİK'nun 278/III-1'de öngörülen 'yakın hısımlık bulunup-bulunmadığının', İİK.'nun 278/III-2'de öngörülen 'ivazlar arasında fark bulunup/bulunmadığının', İİK.'nunun 280/I'de öngörülen 'malvarlığı' borçlarını ödemeye yetmeyen borçlunun, alacaklalılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler geçersiz olduğundan, borçlunun içinde bulunduğu mali durumunun ve zarar verme kastının, 'işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunup/bulunmadığının' irdelenerek, kötü niyetli üçüncü kişiler hakkında da iptal davası açılabileceği göz önünde bulundurularak, kötü niyeti kanıtlama yükümlülüğünün davacı-alacaklıya düştüğü de düşünülerek, buradaki kötü niyetten maksadın 'borçlunun durumunun dava konusu şeyi satın alan tarafından bilinmesi veya bilinebilecek durumda olması' olduğu- Dava konusu taşınmazın/taşınırın kısa sürelerle el değiştirmesinin, tek başına 'yapılan tasarrufların muvazaalı olduğu' anlamına gelmeyeceği, muvazaa durumunun başka delillerle de ispatının gerekeceği- Ticari işletme devrinin 'borçlu ile hukuki ilişkiye giren üçüncü kişi yönünden' değerlendirilmesi gerekeceği; sonraki ikinci, üçüncü vs. satışlarda bunun önem taşımayacağı (özel bir iptal nedeni teşkil etmeyeceği)-
6183 s. Kanun uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarında da, tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olması ve amme borçlusu hakkındaki takibin kesinleşmiş olması gerektiği- Borcun doğumunun takibin kesinleşme tarihine göre değil, takibe konulan vergi borcunun yasal olarak ödenmesi gereken zamana göre belirleneceği- Borçlu şirketin yöneticisinin eşi olan üçüncü kişinin, borçlu şirketin mali durumunu biliyor kabul edileceği- Mahkemece, bilirkişi aracılığı ile davalı üçüncü kişinin taşınmazı satın aldığı tarihteki şirket kamu borcunun tespiti yapılarak, tesbit edilen bu miktar ile sorumlu olacak şekilde tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiği-
İİK. mad. 283/2 uyarınca bedele dönüşen, davada üçüncü kişinin "dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında" bedelle sorumlu tutulması gerektiği- Davacının yargılama sırasında vefat ettiği, davacı vekili tarafından da veraset ilamına göre mirasçıların dosyaya dahil edilmesi talep edilerek vekaletnamelerinin dosyaya ibraz edildiği, mahkemece de bu durumun kabul edildiği anlaşıldığından, mahkemece taraf teşkilini sağlayarak hükme mirasçıların da adının yazılması gerektiği-
'Nam-ı müstear' iddialarının, dinlenebilir iddialar olduğu- Borçlunun mal kaçırmak amacı ile yaptığı muvazaalı işlemlerden zarar gören alacaklıların, dilerse özel hüküm niteliğindeki İİK. 277. vd. göre 'iptal davası' dilerse genel hüküm niteliğindeki TBK. 19. vd. göre 'muvazaa davası' açabilecekleri- İİK 277. vd. göre iptal davası açılmasının, TBK. 19'a göre 'muvazaa davası' açılmasını önlemeyeceği- Davacı alacaklının, bu konuda 'terditli olarak' da dava açabileceği- Mahkemece, davacı tarafından, davalı eşi aleyhine açılmış olan 'mal rejiminin tasfiyesi davası'nın sonucunun bekletici mesele yapılması gerekeceği- Mahkemece yargılama sonucunda İİK. 283/2 maddesi kıyasen uygulanarak hüküm kurulması gerekirken, 'tapu kaydının iptal ile taşınmazın davalı eş adına tesciline' karar verilemeyeceği-
Tasarrufun iptali davalarında; alacaklı davacının alacağının gerçek olması, kesinleşmiş bir icra takibi bulunması, alacaklının İİK.'nın 105. veya 143. maddesi uyarınca kat’i veya geçici aciz belgesi sunması, tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olmasının dava ön şartlarından olduğu-
Davalı üçüncü kişi tarafından satın alındığı tarihte taşınmazın üzerinde ipotek bulunması halinde, bedeller arasında dikey olarak oransızlık olup olmadığının tespiti gerektiği- İpotekler nedeniyle, büyük borç altına girerek satın aldığı taşınmazı, ipotek sahibi alacaklı bankanın yaptığı takipteki ihalede yeniden satın alan davalı üçüncü kişinin, taşınmazı satıştan sonra da borçlunun eşine kiraya vermesi, borçlu ile davalı arasında önceye dayalı tanışıklık olması, borçluya ait şirketler ile para transferinin bulunması karşısında, ilk satışın bedel farkı ve üçüncü kişinin borçlunun mali durumu ve ızrar kastını bilmesi nedeni ile iptali gerektiği, ihale ile satın alma konusunda, davacı vekilinin "ihaleden alımın nam-ı müstear olarak yapıldığı, taşınmazın borçlu adına davalı üçüncü kişi tarafından alındığı" şeklindeki iddiaları değerlendirilerek, ihale tarihlerine yakın tarihlerde borçlu tarafından üçüncü kişiye yapılmış bir para transferi olup olmadığının araştırılması, ilk alıştan itibaren ayrı da olsa, taşınmazın borçlunun eşi tarafından kullanılıyor olması olguları birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiği-