İcra takip dosyasında, hükmedilecek alacağın tahsili yönünden talepte bulunulmuş olduğundan mahkemece verilecek haciz ve satış isteme yetkisinin de belirtilen dosyalarla ilgili olarak verilmesi gerektiği, ilgili dosyalar açıkça belirtilmeksizin alacaklıya taşınmazla ilgili icra takibi yapması, haciz ve satış isteme hususlarında yetki verilmesinin doğru olmadığı-
Taşınmaz satışının muvazaalı olduğu iddiasıyla TBK.’nin 19. maddesine dayanılarak açılan bir davada, muvazaa iddiasının kabulü hâlinde, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen "tasarrufun iptali davası" olarak değerlendirilip "tapu iptali ve tescil" yerine İİK. m. 283 kıyasen uygulanıp "davalıya ait taşınmaz üzerinde alacak ve ferileriyle sınırlı olarak davacıya haciz ve satış isteyebilme yetkisi verilmesi" şeklinde hüküm kurulup kurulamayacağı-
Tasarrufun iptali davalarında mahkemece; İİK'nun 278/III-1'de öngörülen 'yakın hısımlık bulunup-bulunmadığının', İİK.'nun 278/III-2'de öngörülen 'ivazlar arasında fark bulunup/bulunmadığının', İİK.'nunun 280/I'de öngörülen 'malvarlığı' borçlarını ödemeye yetmeyen borçlunun, alacaklalılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler geçersiz olduğundan, borçlunun içinde bulunduğu mali durumunun ve zarar verme kastının, 'işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunup/bulunmadığının' irdelenerek, kötü niyetli üçüncü kişiler hakkında da iptal davası açılabileceği göz önünde bulundurularak, kötü niyeti kanıtlama yükümlülüğünün davacı-alacaklıya düştüğü de düşünülerek, buradaki kötü niyetten maksadın 'borçlunun durumunun dava konusu şeyi satın alan tarafından bilinmesi veya bilinebilecek durumda olması' olduğu- Dava konusu taşınmazın/taşınırın kısa sürelerle el değiştirmesinin, tek başına 'yapılan tasarrufların muvazaalı olduğu' anlamına gelmeyeceği, muvazaa durumunun başka delillerle de ispatının gerekeceği- Ticari işletme devrinin 'borçlu ile hukuki ilişkiye giren üçüncü kişi yönünden' değerlendirilmesi gerekeceği; sonraki ikinci, üçüncü vs. satışlarda bunun önem taşımayacağı (özel bir iptal nedeni teşkil etmeyeceği)-
6183 s. Kanun uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarında da, tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olması ve amme borçlusu hakkındaki takibin kesinleşmiş olması gerektiği- Borcun doğumunun takibin kesinleşme tarihine göre değil, takibe konulan vergi borcunun yasal olarak ödenmesi gereken zamana göre belirleneceği- Borçlu şirketin yöneticisinin eşi olan üçüncü kişinin, borçlu şirketin mali durumunu biliyor kabul edileceği- Mahkemece, bilirkişi aracılığı ile davalı üçüncü kişinin taşınmazı satın aldığı tarihteki şirket kamu borcunun tespiti yapılarak, tesbit edilen bu miktar ile sorumlu olacak şekilde tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiği-
İİK. mad. 283/2 uyarınca bedele dönüşen, davada üçüncü kişinin "dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında" bedelle sorumlu tutulması gerektiği- Davacının yargılama sırasında vefat ettiği, davacı vekili tarafından da veraset ilamına göre mirasçıların dosyaya dahil edilmesi talep edilerek vekaletnamelerinin dosyaya ibraz edildiği, mahkemece de bu durumun kabul edildiği anlaşıldığından, mahkemece taraf teşkilini sağlayarak hükme mirasçıların da adının yazılması gerektiği-
'Nam-ı müstear' iddialarının, dinlenebilir iddialar olduğu- Borçlunun mal kaçırmak amacı ile yaptığı muvazaalı işlemlerden zarar gören alacaklıların, dilerse özel hüküm niteliğindeki İİK. 277. vd. göre 'iptal davası' dilerse genel hüküm niteliğindeki TBK. 19. vd. göre 'muvazaa davası' açabilecekleri- İİK 277. vd. göre iptal davası açılmasının, TBK. 19'a göre 'muvazaa davası' açılmasını önlemeyeceği- Davacı alacaklının, bu konuda 'terditli olarak' da dava açabileceği- Mahkemece, davacı tarafından, davalı eşi aleyhine açılmış olan 'mal rejiminin tasfiyesi davası'nın sonucunun bekletici mesele yapılması gerekeceği- Mahkemece yargılama sonucunda İİK. 283/2 maddesi kıyasen uygulanarak hüküm kurulması gerekirken, 'tapu kaydının iptal ile taşınmazın davalı eş adına tesciline' karar verilemeyeceği-
Tasarrufun iptali davalarında; alacaklı davacının alacağının gerçek olması, kesinleşmiş bir icra takibi bulunması, alacaklının İİK.'nın 105. veya 143. maddesi uyarınca kat’i veya geçici aciz belgesi sunması, tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olmasının dava ön şartlarından olduğu-
Davalı üçüncü kişi tarafından satın alındığı tarihte taşınmazın üzerinde ipotek bulunması halinde, bedeller arasında dikey olarak oransızlık olup olmadığının tespiti gerektiği- İpotekler nedeniyle, büyük borç altına girerek satın aldığı taşınmazı, ipotek sahibi alacaklı bankanın yaptığı takipteki ihalede yeniden satın alan davalı üçüncü kişinin, taşınmazı satıştan sonra da borçlunun eşine kiraya vermesi, borçlu ile davalı arasında önceye dayalı tanışıklık olması, borçluya ait şirketler ile para transferinin bulunması karşısında, ilk satışın bedel farkı ve üçüncü kişinin borçlunun mali durumu ve ızrar kastını bilmesi nedeni ile iptali gerektiği, ihale ile satın alma konusunda, davacı vekilinin "ihaleden alımın nam-ı müstear olarak yapıldığı, taşınmazın borçlu adına davalı üçüncü kişi tarafından alındığı" şeklindeki iddiaları değerlendirilerek, ihale tarihlerine yakın tarihlerde borçlu tarafından üçüncü kişiye yapılmış bir para transferi olup olmadığının araştırılması, ilk alıştan itibaren ayrı da olsa, taşınmazın borçlunun eşi tarafından kullanılıyor olması olguları birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiği-
Bedel farkının davalı dördüncü kişi için iptal nedeni olmadığı gibi taşınmaz satın alınması için bu işle iştigal etmenin gerekmediği- Davalı dördüncü kişinin borçluyu tanıdığı, alacaklılarını ızrar kastını bildiği dolayısı ile kötüniyetli olduğu, somut delillerle ispatlanmadığından, borçlunun yeğeni olan davalı üçüncü kişinin taşınmazı elinden çıkardığı tarihteki taşınmazın değeri üzerinden tazminatın davalı üçüncü kişinde tahsiline karar verilmesi gerektiği-
İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Bu tür davaların dinlenebilmesi için: -Davacının borçludaki alacağının gerçek olması, -Borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, -İptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması, -Borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması, -Davanın beş yıllık hakdüşürücü süre içinde açılmış olması gerektiği- İİK’nın 283/II maddesine göre de iptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerektiği- Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktar, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeri olduğu- Bir başka anlatımla dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde dava tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahıs tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekeceği-