H.n sağ olan ve adreste bulunamaması nedeniyle kendilerine tebligat yapılamayan davalılara usulen dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilmesi ve taşınmazın ileri sürülen niteliğine göre bir kısım ölü davalılar ile sağ olan davalılar adına taşınmaz iştirak halinde (elbirliği) mülkiyet olarak adlarına kayıtlı bulunduğundan ölü davalıların getirtilen nüfus aile kayıt tablolarına ya da gerektiğinde veraset ilamının ibrazı sağlanarak mirasçılarına dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilerek gerektiğinde müşterek (paylı) mülkiyet olarak kayıtlı ölü paydaşların mirasçıları aleyhine başka bir dava açıp, bu dava ile birleştirilmesi için davacı Orman Yönetimine önel verilip, usulen taraf oluşturulması, bundan sonra taraf delilleri toplanarak oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekeceği-
474 sayılı Yasanın uygulama alanı içine giren yerlerde, yani Kars, A.han, Artvin İlleriyle Kulp ve Iğdır İlçeleri ve Hopa İlçesinin K.paşa Bucağındaki arazilerde, mera, yaylak ve diğer köy orta mallarının ispatı için tanık dinlenemeyeceği, bu kuralın kesin olduğu, bu gibi yerlerde bir yerin orta malı olduğuna dair iddianın ancak belgelerle ispat edilmesi zorunluluğunun bulunacağı-
Davacı dava konusu taşınmazın kendisine ait olduğunu, davalının bir hakkı olmaksızın, haksız bir şekilde taşınmaza el attığını iddia etmesine karşın, bu yerin yanların ortak miras bırakanına ait olduğu hususunun kesin hüküm haline geldiği ve artık bu davada yeniden tartışılamayacağı, bu durumda davalının müdahalesinin haksız değil, mirasçılık hakkına dayalı olduğu sonucuna varılarak davanın reddi gerekeceği-
3533 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre, taşınmazın mülkiyetine ilişkin uyuşmazlıklarda önce mülkiyet tespit davası açılarak hakeme başvurulmasının, hakem tescile karar veremediğinden, dava sonunda lehine karar verilen tarafça ayrıca yetkili mahkemelerde tapu iptali, tescil davası açılmak zorunda kalınmasının uyuşmazlıkların çözümünün uzamasına ve mahkemelerin iş yükünün artmasına neden olduğu, anılan Kanunda, 4916 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, taşınmaza ait olan uyuşmazlıklardan taşınmazın aynına ilişkin olanların, kanunun kapsamı dışına çıkartıldığı, böylece taşınmazın mülkiyetine ilişkin uyuşmazlıkların genel mahkemelerde açılacak tek bir dava ile sonuçlandırılmasının, taşınmazın mülkiyetine ilişkin yargı kararları arasında birlikteliği ve mahkemelerin iş yükünün azaltılmasını sağladığı-
Uzun yıllardan beri bir taşınmaza malik sıfatıyla zilyet olan, gerek Türk Kanunu Medenisinin 639. maddesi gerekse Kadastro Yasasının 14 ve 17. maddelerindeki taşınmaz mal kazanımına ilişkin koşulların lehine gerçekleştiği kişinin cebri icra tehdidi altında Hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemesinin, kira sözleşmesi yapmasının aleyhine yorumlanamayacağı, çünkü kişinin, hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemediği ve taşınmazın elinden alınacağı korkusuyla kira sözleşmesi yapmadığı takdirde hakkında Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun hükümleri uygulanacağı ve ödeme yapmadığı, mal beyanında bulunmadığı durumda hapsen tazyik (hapis ile zorlama) yaptırımı ile karşı karşıya kalacağı-
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve bu nedenle tespit dışı bırakılması gereken taşınmazlar hakkında tespit tutanağı düzenlenmiş olsa bile, yok hükmünde sayılan işlemlerin, önceki 766 sayılı Yasanın 31/2 ve halen yürürlükte bulunan 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddelerinde yazılı olan 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olmayacakları, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kumluk yerlerin de devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu-
Hazinenin ecrimisil tespit ettirip fuzuli şagile ihtarname tebliğ etmeden doğrudan doğruya genel mahkemelerde dava açabileceği–
Şuf'a hakkı, satışın öğrenilmesinden itibaren bir ay; herhalde sicile şerhten itibaren 10 yıllık süreye tabi olup, ispat külfetinin; hakdüşürücü süre itirazında bulunan davalıya düşeceği-
Davaya konu taşınmazların öncesi orman olup bu niteliğini koruduğu sıradaki zilyetliğe değer verilemeyeceği, taşınmazın orman tahdit hattı dışında bırakıldığı tarihten dava tarihine kadar da zilyetlikle mülk edinme şartlarının gerçekleşmediği, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacının taşınmazın maliki değil, malikin rızası ile taşınmaz üzerinde tarımla uğraşan yasal zilyedi olduğu, tazminat talebinin taşınmazın aynına değil, üzerindeki ürünün zarar görmesine dayandığı, geçici işgal kararı nedeniyle idarece ödenen işgal bedeli ise zilyede değil, taşınmaz malikine ödenen bir bedel olup, zilyedin ürünün zarar görmesine dayalı talebine etkili olmayacağı-