Dayanılan tapu kaydının Değirmen üstündeki belen sınırı itibariyle diğer bir anlatımla doğu sınırı değişir nitelikteki kayıtlardan olduğu, bu nedenle dayanılan tapu kaydının yüzölçümüne değer verileceği, tapu kaydının değişir nitelikteki sınırları içermesi nedeni ile niza dışı 32 ve 33 sayılı parsellere revizyon gördüğü ve kesinleştiği, hal böyle olunca dava konusu 34 ve 107 sayılı parsellerin tapu kaydı kapsamında kaldığının kabul edilemeyeceği, bu durumda çekişmenin kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının kim yararına gerçekleştiğinin belirlenmesi suretiyle çözümlenmesi gerekeceği-
Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin, Türk Medeni Kanununun 1009. maddesi uyarınca tapunun beyanlar hanesine şerhi mümkündür ki; böylece, sözleşme alacaklısının, sözleşmeden kaynaklanan kişisel hakkını kuvvetlendirmiş olacağı ve üçüncü kişilere karşı ileri sürebilme olanağını kazanacağı, Tapu Kanunun 26/6 maddesi uyarınca bu şerhin 5 yıl için geçerli olup, 5 yılın dolmasıyla kayıttan silineceği ve anılan gücünü yitireceği, satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerhinden sonra, 5 yıl içinde kayda işlenen her türlü haciz, ipotek ve benzeri sözleşme alacaklısının haklarını kısıtlayacak nitelikteki şerhlerin de sözleşme alacaklısını bağlamayacağı-
Davalıların uyuşmazlığa konu taşınmazı tümüyle kiraya vererek davacıların mülkiyet hakkından doğan kullanım ve yararlanma imkanlarını engelledikleri için ecrimisil ile sorumlu olacakları-
Medeni Kanun’un 723/son maddesindeki “yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyi niyetli değilse, hakimin hükmedeceği miktar ve bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir. “hükmüne göre davacının ancak enkaz bedelini isteyebileceği-
Gerek ceza dosyasında gerekse tapu iptaline ilişkin dava dosyasında zararlandırıcı sonucun ortaya çıkmasında bir üçüncü kişinin hukuka aykırı eyleminin bulunduğunun anlaşıldığı, bu kişinin suç teşkil eden ve ağır kusuru oluşturan eyleminin olduğu, şu haliyle sorumluluğu gerektiren illiyet bağının kesildiğinin kabul edilmesi gerekeceği, yapılan bu açıklama itibarıyla olayda zarar, hukuka aykırı eylem bulunmakta ise de kusursuz sorumlu olan davalının sorumluluğunu gerektirecek uygun illiyet bağının bulunmadığının görüleceği, aksi bir sonuç kusursuz sorumluluğun ötesinde bizi sebep sorumluluğuna götürür ki davanın dayanağını teşkil eden MK.'nun 1007. maddesinin sebep sorumluluğunu öngörmediği-
1974 yılında yapılan ve 1976 yılında kesinleşen aplikasyon işlemi hak düşürücü süreye kaynak olabilecek bir kadastro işlemi olmayıp somut olayda hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği-
Çekişmeli taşınmazın yasa gereği, davacı Vakıflar idaresine geçmiş bulunmasına karşın sicilin önceki kayıt maliki Hazine üzerinde bulunduğu dönemde; idarenin temsilcisi huzuruyla intifa tesisine muvafakat etmiş olması halinde, söz konusu intifa hakkının geçerlilik taşıyacağının kabul edilmesi gerekeceği-
Yönetsel makam tarafından alınan; kişinin mülkiyet hakkını sınırlayıcı, tasarrufunu önleyici nitelikteki önleme kararının infazı ve Hazine temsilcisine teslimi suretiyle Hazinenin muaraza (sataşma) ortaya çıkardığı, bu durumda yapılan müdahalenin ve çıkarılan muarazanın (sataşmanın) haklı olduğunu söyleyebilme olanağının bulunmadığı-
Davalı taşınmaz malikinin, taşkın yapıya ıttıladan itibaren onbeş gün içerisinde itiraz etmemiş olmasının davacıyı kendiliğinden "iyi inançlı levazım sahibi" durumuna getirmeyeceği, yasa koyucunun, anılan süre ile taşkın yapı sahibinin iyiniyet iddiasını önlemek için arsa malikine bir olanak sağladığı, bu olanağın kullanılmamış olmasının mülkiyet hakkından kaynaklanan hak ve yetkilerin kullanmasını engellemeyeceği gibi taşkın yapı sahibi yararına da bir sonuç doğurmayacağı, taşkın yapıya ilişkin kuralların uygulanabilmesi için ayrıca; yapılan yapının sürekli kalıcı biçimde yapılmış olmasının ve ana yapıyla arasında sıkı bir bağlantının bulunmasının gerekeceği-
Davalı-alacaklı tarafından, dava dışı-borçlu şirket aleyhine girişilen ilamsız icra takibi sırasında; davacı-üçüncü şahsa çıkarılan Birinci Haciz İhbarnamesinde, İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği’nin 39. maddesinde asli unsur olarak öngörülen “dosya numarası” yazılmadığından bu ihbarın geçerli olduğundan söz edilemeyeceği-