İmar uygulaması sonucu taşkınlığın meydana gelmesi durumunda el atmanın önlenmesi kararı verilebilmesi için, taşkın yapının içinde bulunduğu parsel malikinin ya da maliklerinin yapı sahibine, 3194 Sayılı Yasanın 18. maddesinde öngörülen kaim bedeli ödemesinin gerekeceği-
Mahkemece kayıt maliklerinin tüm araştırmalara rağmen sağ olup olmadıkları yönünde bir bilgiye ulaşılamadığı, dolayısıyla mirasçılarının da bulunamadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de dava konusu taşınmazda kayıt malikleri H. ile B.ye’nin kanun anlamında bilinen kişiler oldukları anlaşıldığına, bozma ilamı sonunda davacılar vekili tarafından davada TMK.nun 713/2.maddesinde yazılı “maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan” sebebine dayanıldığı dilekçe ile açıklandığına ve davada ölüm sebebine de dayanılmadığına göre davacıların davasının reddine karar verilmesi gerekeceği-
Ölen kişinin nüfusta kayıtlı bulunmaması durumunda, önce doğum, sonrada ölüm olayının nüfus aile kütüğüne işlenebileceği, tapuda isim düzeltilmesi davalarında, nüfusta kaydı bulunmayan kişinin doğum ve ölüm bilgilerinin ancak nüfusa kaydedilmesinin sağlanmasından sonra, tapu ve nüfus kaydı arasında bağlantı ve tutarlılık sağlanması mümkün olabileceğinden; bu koşul gerçekleştikten sonra, diğer şartların da varlığı halinde davanın kabulü yoluna gidilebileceği-
Hazinenin, taşınmazın zilyetlikle edinilemeyecek yerlerden olduğu ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden bulunduğu iddiasını ileri sürmesi karşısında, dava konusu taşınmazda nitelik itibariyle ağır basan orman, mera, taşlık kayalık yer gibi iddiaların araştırmasının yapılmasını da gerektireceğinden; direnme kararında sözü edilen, Hazinenin yargılama sırasında mera iddiasının bulunmadığı yönündeki gerekçenin kabulünün olanaklı olmayacağı-
Davacının davaya konu olan iddiasının tamamen mülkiyet ihtilafı niteliğinde olduğu, böyle bir mülkiyet ihtilafının idari yargıda görülebilmesinin mümkün olmayacağı, idari yargıda alınacak bir kararın beklenmesine de gerek bulunmayacağı, kaldı ki, eldeki davada Hazine de TMK’nun 713/6. maddesine dayalı olarak dava konusu taşınmazın Hazine adına tescilini talep ettiğinden bu davanın da idari yargıda görülebilmesinin mümkün olmayacağı-
Bir taşınmaz üzerinde hakkı olduğunu iddia etmenin, o taşınmaz sahibine karşı muarazada (sataşmada) bulunmak olduğu, o nedenle, hak sahibinin, hak iddia eden kimsenin bu iddiasına karşı muarazanın men’ini mahkemeden isteyebileceği; mülkiyet hakkına dayalı dava hakkının yalnız fiili işgal ile doğmuş addolunamayacağı-
Var olsa dahi ortak miras bırakan ile bulunan inanç ilişkisinden doğan hakların taşınmazın davalı şirket adına tescilini sağla­yarak şirket lehine vazgeçmiş sayılacağından katıldığı işlemden dönerek istemde bulunmasının doğru bulunmadığı-
Davaya konu edilen muhdesatın (binanın) üzerinde bulunduğu taşınmazın mülkiyeti, 1/2 payla hükmen Hazine, 1/2 payla da satın alma yoluyla, davacıya ait olduğu, taraflar arasında görülmekte olan paydaşlığın giderilmesi davası sonucunda arza tabi olan muhdesatın arzla birlikte satışı söz konusu olabileceğinden, muhdesatın kendisince inşa edildiğini ileri süren davacının eldeki tespit davasını açmakta hukuki yararının olacağı-
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 734. maddesi hükmünün emredici nitelikte olmadığı, bir önalım davasında davalı tarafın açıkça muvafakat etmesi halinde, bu yükümlülüğün teminat mektubu sunulmak suretiyle de yerine getirilmesinin mümkün bulunacağı-
Dava konusu site iki parsel üzerinde kurulu olmakla Kat Mülkiyeti Kanunu uygulanamaz ise de, müşterek mülklerde TMK.nun 690 vd. maddelerine göre paydaşların çoğunlukla alacağı kararla veya sözleşme ile olağan yönetim işlerinde yetkiyle ilgili farklı düzenlemelerin getirilebileceği-