2004 ve 2005 yılı için dava açmayan davacının bu nedenle bu yıllara ait irtifak bedelini ihtirazi kayıtla ve eksik olarak ödemesinin davacıya herhangi bir hak bahşetmeyeceği, başka bir deyişle idare tarafından 2005 yılı irtifak hakkı bedeli olarak talep edilen 462.112,41 YTL'nin kesinleştiğinin kabulü gerekeceği, bu durumda 2005 yılı irtifak hakkı bedeli olarak kesinleşen miktara taahhütname uyarınca Devlet ihale genelgesinde belirlenen artış oranının uygulanarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekeceği-
Davalının anılan bölümü haricen satın aldığı dosya kapsamıyla sabit olduğuna ve davacının da kabulünde olduğuna göre, davalının taşınmazı kullanmasında iyiniyete dayalı olduğu, harici satın almanın, satın alan bakımından satış bedeli üzerinden kişisel hak sağlayacağı ve bunun da hapis hakkı alacağı ve ayrıca Türk Medeni Kanununun (eski 907) 994. maddesi hükmü uyarınca davalının (karşı davacının) taşınmazda iyiniyetle yapılanmasından kaynaklanan faydalı ve zorunlu giderlere hak sahibi olacağı, öte yandan, harici satın alma sebebiyle davalının taşınmazda kötü niyetli zilyedin taşınmaz malikine ödemekle yükümlü olduğu haksız işgal tazmınatı niteliğindeki ecrimisilden de sorumlu tutulamayacağı-
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespitinin büyük önem taşıdığı, bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekeceği, nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının defi değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı-
Konusu belli bir değer olan taleplerin ister açılan bir dava ile isterse açılmış bir davada savunma yolu ile getirilsin miktarı belirtilmek suretiyle mahkeme önüne getirilmesi gerekeceği-
Taşınmaz satış vaadine ilişkin bir sözleşmenin sadece kişisel bir hak doğuracağı ve vaat alacaklısının sözleşmeden doğan bu kişisel hakkını ancak sözleşmenin tarafına (satış vaadinde bulunana) karşı ileri sürebileceği, ne var ki; Özel Daire bozma ilamında da belirtildiği gibi; somut olayda, taraflar arasında resmi şekilde düzenlenen 15.02.2004 günlü satış vaadi sözleşmesi 24.08.2005 tarihinde tapuya şerh edilmekle, sözleşmeden doğan kişisel hakkın güçlendirildiği, güçlendirilmiş bu kişisel hakkın, sonraki malikler yanında, satıcının sonradan iflası üzerine oluşturulan iflas idaresine karşı da ileri sürülmesinin ve eldeki davada olduğu gibi, iflas idaresinin satış vaadi sözleşmesini ifaya zorlanmasının, başka bir ifadeyle sözleşmeye konu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacılar adına tescilinin istenmesinin hukuken olanaklı olduğu-
Davacının Türk Medeni Kanunu’nun 1025. maddesine dayanarak açmış olduğu bu davada, davacının hukuki yararının salt tapu kaydının iptal edilmesinde değil, aynı zamanda taşınmazın tapuda adına tescil edilmesinde olacağı, salt tapunun iptalinin talep edildiği davada, bu husustaki eksikliğin, usule ait bir yanlışlığın veya bir noksanın düzeltilmesi mahiyetindeki ıslah yoluyla ya da davacı idareye ayrıca tescil davası açtırılması suretiyle giderilmesinin olanaklı olacağı-
Davalının dava konusu yeri hakimiyet alanına aldığı, müşterilerine otopark olarak sunduğu anlaşılmakla, işgalinin sabit olmasına göre, davacının talebi doğrultusunda bilirkişiden ek rapor alınarak istenen dönemler olan 2004 yılının Mayıs ayından, takip tarihi 09.05.2005'e kadar hesaplatılacak ecrimisile karar verilmesinin gerekeceği-
Davalılara ait yapıların değeri iyi niyetli olmadıkları ve taşınmazların ifrazının mümkün olmayışı da göz önünde bulundurulduğunda, temliken tescil isteminin Türk Medeni Kanununun 725. maddesine uygun olduğunun söylenemeyeceği, diğer taraftan irtifak hakkı tesisinin de koşullarının oluşmadığı, bu durumda temliken tescil ve irtifak hakkı tesisi ile ilgili davanın kabulünün yerinde olmayacağı-
Davacı tarafından inşa edildiği ihtilafsız olan dava konusu muhdesatın üzerinde bulunduğu parsel hakkında paydaşlar arasında derdest bulunan ortaklığın giderilmesi davası sonunda taşınmazın muhdesatla birlikte satılarak yıkılması durumunun yanı sıra; tapuda mevcut zemin paydaşları veya ortaklığın giderilmesi davası sonucunda taşınmazı satın alan yeni zemin malikinin men’i müdahale ve kal davası açmak suretiyle davacı muhtesat sahibine taşınmazdan el çektirme ihtimalinin bulunduğu, bu itibarla hukuken himaye edilmesi gereken hakkı yakın bir tehlike altında bulunan davacının eldeki tespit davasını açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekeceği-
Keşifte dinlenen yerel bilirkişi beyanına göre davalının zilyetliğinin 55-60 yıldır sürdüğünün bildirildiği, davacı tarafından aksine bir delil de sunulmadığına göre, zilyetlik koşullarının davalı lehine oluştuğu-