Dava konusu parselin, tapulama tutanağının kesinleştiği ve bu taşınmazla ilgili zilyetliğe dayalı iptal istemi ile açılan davanın genel mahkemede görülmesinin gerekeceği-
Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davalarında davanın, iptali istenen tapu malikine yöneltilerek açılmasının gerektiği-
Her ne kadar yerel bilirkişi ve tanık ifadelerinde ve davacı taşınmazına revizyon gören kaydın tesisinde bölgenin rum metrukesi olduğu açıklanmış olup 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 18/2. maddesine göre, bu gibi kanunlar uyarınca devlete kalan taşınmazların zilyetlikle kazanılması mümkün değilse de; bu gibi yerlerin tapu ile dağıtıldıktan sonra metruke olmaktan çıkacağı ve kazanılmasının mümkün hale dönüşeceği, bu itibarla tapu kapsamı içinde kalan yerlerin kazanılmasının mümkün olacağı-
Ana gayrimenkulün ortak yerlerinden olan koridor ve balkon niteliğinde bir geçiş yolunun sonundaki bağımsız bölüm malikinin; konumundan yararlanarak ve bağımsız bölümün sınırı hizasında geçişi kapatıp kendi bölümüne katmasının, 634 Sa. Ka. 19. maddesine aykırı olduğu, tadilatın kimseye zarar vermediği ve davacının iyiniyetli olmadığı gerekçesi ile davanın reddinin isabetsiz olduğu-
Kural olarak Yargıtay İ.ları Birleştirme Kararları’nın konulan ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcı oldukları, butlan sonucunu doğuracak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkân tanıyan 1.4.1974 gün 1/2 sayılı tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olmasının, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak resmi memur huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklamasının icap ettiği, oysa somut olayda, miras bırakanın parasını ödeyerek üçüncü şahıstan aldığı taşınmazın sicilini davalı ikinci eşi adına oluşturduğunun ileri sürüldüğü, bu ileri sürüşe göre; tapudaki temlikte üçüncü şahıs durumundaki murisi yorum yoluyla taraf durumuna getirmek suretiyle 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yİ.B.K.nun uygulama yerinin bulunmadığının kabulünün icap edeceği, o halde, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasının gerektiği-
Önce açılıp retle sonuçlanan dava ile, söz konusu bu davanın tarafları ve konusu aynı olmakla beraber dayanılan maddi vakıaların farklı olduğu, bu durumda kesin hükümden söz edilemeyeceği, işin esasına girilmesinin gerektiği-
Kural olarak, Hazine’nin arzın asıl sahibi olduğu, Hazine’nin kendisine ait olduğu iddiasına karşı çıkan tarafın, bu savını kanıtlamasının gerekeceği, somut olayda da, çekişmeli yerde edinme koşullarının gerçekleştiği iddiasının isbat külfetinin, davalı gerçek şahsa ait olduğu, bu durumda, olayda, hukuksal ve sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi için, isbat külfetinin davalıya düşeceği de gözetilerek, delillerin istenmesi, gösterdiğinde toplanması, varsa davacı delillerinin de değerlendirilmesi suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesinin gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın, toprak tevzi komisyonunca 1964 yılında davalı Hazine adına belirtildiği ve 1966 yılında tapuya tescil edildiği, temyize konu davanın ise 1990 yılında açıldığı, 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca (zilyetleri adına tescil edilmek üzere dağıtım dışı bırakılır) şeklinde yer alan hükümlere uygulanmasının hak düşürücü süre ile sınırlandırılmadığı ve Tapulama Kanunu’nun geçici 3. maddesinde yer alan 10 yıllık hak düşürücü süreye bir göndermede bulunmadığı, davanın açılmasının hak düşürücü süreye bağlı olmadığına ilişkin direnmesinin yerinde olduğu-
Çekişmeli parsele ait kadastro tutanağındaki malik hanesinin açık bırakıldığı, hal böyle olunca davaya kadastro mahkemesi sıfatıyla bakılarak işin esastan incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi karar verilmesinin isabetsiz olduğu-